Çarşamba, Kasım 28, 2007

Bu öğlen, oğlumu kreşe yazdırdım. Zaten planlıyorduk ama içten içe de ayak diriyordum. Kış geçsin, şimdi hastalık çok olur, bahara gider filan diyordum. Tamam itiraf edeyim, kıyamıyordum. Ablası iki buçuk yaşında başlamıştı. Şimdiki gibi içimize sinen bir bakıcımız olmadığı için. Şimdi ise hem bakıcımız çok iyi hem de annem hemen hemen hergün yanlarında. Çok da güzel ilgileniyorlar. Annem hayatından son derece memnun. Ama artık net şekilde anlaşılıyor ki, ev ona dar geliyor. Yetmiyor. Çabucak sıkılan bir çocuk değil. Oyalanabiliyor oyuncaklarıyla. Etrafında yaşıtları da olmalı ama.
Aslında korktuğum ve çekindiğim hep kreşin ilk günleri. Acaba sevecek mi, gitmek isteyecek mi diyerek bu zamana kadar ve evdeki rahatlığın da sayesinde, bugünü erteledim. Yani yarın sabahı. Bu kez farklı biryol izleyeceğiz, okula babasıyla gidecek. Benimle olursa içeri girmek, beni bırakmak istemeyebilir. Yarım günle başlıyoruz. Alıştıkça ve biraz daha büyüdükçe tam güne çıkacağız. İlk günleri atlatalım da.
Kayıttan dönüşte ablasından da gördüğü ve okullu olma ile ilişkilendirebileceği bir çanta aldım ona. Sevdiği oyuncakların (kablolar, cetveller, el fenerleri gibi) bir kısmını yanına alabilir ve yeni kalem kutusuna biraz boya kalemi koyabilir.
Öğretmeni ile de tanıştım. Şeker bir hanım.
İçimde öyle bir his var ki, ya çok sevecek okulu ya da hiç. Göreceğiz.
Bu arada, akşamları uykuya birlikte yatıyoruz. Yani kendisi yatağında, ben de hemen yatağın yanında yerde. Uyumamak için türlü bahaneler, sorular ve hikayelerin eğlencesi bir yana, elimi sıkı sıkı tutup öpmesi yok mu, başını oraya koyma acıyabilir demesi yok mu, bitiriyor beni.
Yakında 4.yaşına basacağını hesaplıyor, inanamıyor, bir daha toplama çıkarma yapıp aynı sonucu bulunca şaşırıyorum.
Yarın önemli bir gün.
Yarın akşam anlatacaklarını çok merak ediyorum.

Salı, Kasım 27, 2007

Aferin Bana!

Blog ayarlarıyla oynayınca böyle olursun işte, olsun canım herkesin işi var o yüzden uğramamışlardır deyip avunmaya çalışır ama, içten içe de hiç yorum yok deyip üzülürsün. Ayar değişikliklerinden biryerlerde yorumların takıldığını görünce de çoook sevinirsin!
Önceki yazılarıma onlarca acaip mesaj gelmiş, bir türlü silemedim, gelmesinler diye ayar yaparken de kitlemişim yorumları. Düzelttim mi? Sanırım ve umarım.
İleride teknolojik yenilikleri bir türlü öğrenemeyen ninelerden olacağım galiba.

Pazartesi, Kasım 19, 2007

...

Günlerin hızına yetişmek ne mümkün! Güneşten önce uyanıp, aydededen hemen sonra çoğunlukla sızarak uyumak ve bölünmemiş bir rüya görebilmeyi ummak arasında geçen saatlerde neler oluyor, nasıl göz açıp kapayana kadar günler geçiyor, hayret! Okuduğum kitaba göre şu anda bir Moore cümlesi kurdum. Birşeyin öyle olduğunu biliyor ama yine de inanamıyor, hayret ediyor olma hali. Çocuklarıma bakarken de sıkça böyle hissediyorum. Onları görüyor ama inanamıyorum. Dokunuyor, sarılıyor, sinirlenince bağırıyor, kızıyor, hemen sonra sakinleşiyor, öpüyor, kokluyor, merak ediyor, kalbimi dolduruyor yine de inanamıyorum. Anne olma halimin tüm endişelerini törpülememe yardımcı olabilir bu kitaptaki yaklaşımlar. Böyle olsun diye okumaya başlamamıştım ve kızımın doğumundan bu yana çok yol katettim ama yine de öğrenecek, düzeltecek çok şey var. Herşeyi doğru yapamayız bir kere. Ama daha tehlikelisi doğru yaptığımızı sanmak. Üzeri yaprak ve çalı çırpı ile kamufle edilmiş bu çukura düşmemek için farkında olmak, neyi nasıl yapıyorum diye dönüp kendine sıkça bakmak lazım. Şimdi nasıl davranırsam en doğru (kitap birkez daha bana anlatıyor ki, doğru diye birşey yok, bakış açıları, zaman ve mekan ilişkileri var sadece) tepkiyi vermiş olurum sorularıyla sıkça karşılaşılıyorum ben mesela. Geçenlerde bir film izlemiştik şu söz eşimle ikimizin (hah filmi hatırladım, Son Ültimaton'du, hem de sinemada:) de çok hoşuna gitti :"Eş zamanlı kararlar herzaman mükemmel değildir". Rahatlatıcı. İş hayatında anlık pekçok karar verip, sonucunda bir aksilik olsa da çözeceğimi bilmem, anne olarak anlık karar verip olumsuz bir sonucunun herzaman düzeltilebileceği hissini vermiyor bana. Yok, kesinlikle karamsar değilim. Hatta kendime güvenim gün geçtikçe artıyor.
Misal, bu haftasonu kızımın günlüğüne baktım, ortada ve açıktı. Çok hoşuma giden birkaç not düşmüş. İlk kez karşı cinsle ilgili iç kıpırtılarının başladığına şahit oldum. Öyle masum, öyle güzel, öyle içten yazmış ki. Önce ne yapacağımı bilemedim. Okuduğumu söylesem mi, konuşmak ister mi acaba, bu yaşta oluyor muydu bu kıpırtılar, nasıldı diye bocaladım. Sonra defterini kapattım, gülümsedim. Bulduğum şekilde bıraktım. İsterse paylaşır dedim. Anlık karar verdim.
Büyüyor. Büyüdükçe kalbimde de büyüyor, kardeşi de kendisi de.
Çiçekler balkonumdan. Şimdi keyifleri kaçtı tabii. Yine de burda olsunlar, uzun süre solmasınlar.