Cuma, Haziran 29, 2007

İyi Tatiller-İlk Bölüm

Tatilimizin ilk bölümüne bu Pazar çıkıyoruz. Arkadaşlarımızla gidiyoruz bu tatilimize ve bizim ailecek gideceğimiz ilk tatil köyü deneyimimiz olacak. Heyecanlıyız. Biraz da meraklıyız. Valizimiz hazır bile değil henüz ama içine konulacaklar listemiz hazır. Oldukça da uzun bir liste. Bu akşamdan başlamalı, hava da biraz rahatladı neyse ki. Bu haftayı klimasız ofisimizde perişan halde geçirdikten sonra, bugün başlayan rüzgar çok iyi geldi. Dirildim resmen.
"Dinlenmek" beklentisi ile gitmediğim için, çocukların eğlenmesi ve rahat etmesi, bizim de zaten sevdiğimiz arkadaşlarımızla birlikte olmamız ve tesis de yeter kalitede ise, güzel bir tatil geçirmemize yetecek diye düşünüyorum. E biraz gündüz uykusuna da hayır demem olursa. Bir ihtimal de Yorgun Anne Sevilcim ile görüşeceğiz. Umarım ayarlayabiliriz.
Tatilde olan ve tatile gidecek herkese güzel ve sağlıklı günler diliyorum. Bir de seçim zamanı mutlaka oy kullanmalarını. Çok önemli. Tatilden de, dinlenmekten de.

Cuma, Haziran 22, 2007

Tak-ıntı

Sevgili Minik Meleğin Annesi sobelemişti. Takıntılarımız nelerdir konusunda. Dışardan bakan birisi bu konuyu benim için yazsa daha tarafsız olurdu herhalde. Takıntı olduğunun farkında bile olmadığım huylarım olabilir. Neyse,şimdilik elimizdeki ile idare edip, kendimle ilgili bulabildiklerimi sıralayayım:
-Su. Evet evet su. Her daim su içerim. Gece yatmadan önce, sabah kalkınca ilk iş, gece yarısı uyanınca ve tüm gün. Bak yine susadım.
-Ellerimi çok sık yıkarım. Henüz hastalık derecesinde değil ama, dışardan gelince hiçbir yere dokunmam ve doğru banyoya giderim. Hele mutfakta birşeyler yapıyorsam, yumurta kırdıysam, çöp kovasının kapağını kaldırıp içindeki torbasını düzelttiysem, soğanın kabuğunu ayıkladıysam şeklinde örnekler verilebilecek her türlü durumda ellerimi sabunlarım. Sanırım hastalık olmasına az kalmış. Halbuki öyle çılgın bir temizlik neferi değilimdir. Vardır bir bilinçaltı durumu.
-Kıyafetlerimizde renk uyumu takıntım var sanırım. Aşmaya biraz serbest olmaya hala çalışıyorum.
-En büyük takıntım da, gün boyunca sevdiklerimi periyodik olarak arayıp durumlarını öğrenmek. Psikolojide bunun bir çözümlemesi ve ne anlama geldiği ile ilgili birşeyler olacaktı, okumuştum eskiden. Unuttum. Sebebi çok da önemli değil. Nerdeler, iyiler mi bilmeliyim.
-Aksesuarlarımı kıyafetime göre değiştiririm mutlaka. O kıyafete uygun olmayan bir kolye ile rahatsız olurum mesela.
Şimdilik bu kadar bulabildim ama vardır daha, herhalde. Bir de bu yıl kırabildiğim bir takıntım var. Zeytini hep tek sayıda yerdim. Bu yıl bir iki kez çift sayıda çekirdek kaldı tabağımda, birşey olmadı. Şimdi pek dert etmiyorum. Dedem de tek sayıda yermiş. Genetik kodlarda böyle bir şifre olabilir mi? İlginç.

Cuma, Haziran 15, 2007

Karne

Bu sabah, odasındaki yazı tahtasına "Bugün karne günü, çoook heyecanlıyım" yazmış. Belli etmek istemesem de ben de çok heyecanlıyım. İlk yılın bir başını hatırlıyorum, bir de işte şimdi gelen sonunu. Yıldırım gibi geçti derler ya, öyle oldu. Okudu okuyamadı,yazdı yazamadı, topladı çıkardı, ödevdi derken bitiverdi. Eşimin de, benim de ilkokul birinci sınıftan itibaren tüm karnelerimiz bir dosyada saklı. Çok nadir de olsa açıp bakarım, kırık kırtık bölük pörçük anılar eşliğinde. Kızımın ilk karnesinin, iyi notlar yanında güzel anılar da bırakmış olmasını ve ileride kendine ait dosyaya gülümseyerek bakabilmesini istiyorum tüm kalbimle. İlk bir iki ay dışında gayet rahat geçirdik ilk yılımızı. İlk yılın zor olduğunu söylerler, doğru ama sürekli değil neyse ki. Bir solak için hiç de fena değil artık elyazısı. Epey düzeltti. Yüzonun üzerinde irili ufaklı kitap bitirdi Nisan'dan bu yana. Maalesef sınıftaki en çok kitap okuma yarışında kazanamadı ama daha önemli bir şeyi, okuma alışkanlığını kazandı. Devam ettirebilmek bizim kesintisiz desteğimizle, kendi elinde artık. Yaşça sınıfın en küçüğü olmasına rağmen, iyi idare etti. Kimi zaman çok hırslandı arkadaşlarına, kimi zaman isyan etti, yine de okulunu, arkadaşlarını, sınıfını,öğretmenini çok sevdi. Tatili de bekliyordu tabii. Hadilerimiz olmadan rahat rahat kahvaltı yapabilecek kardeşiyle. Bu arada, tüm gün birlikte olacak olmalarından biraz endişe etmiyor değilim, her zaman güllük gülistanlık olmuyor araları. Göreceğiz.
Hepimizin çocuklarının karneleri hayırlı olsun, bol bol eğlenecekleri, huzurlu, sağlıklı, neşeli bir tatil yaşasınlar. Hekettiler çünkü.

Pazartesi, Haziran 11, 2007

"Severim"ler

Eskiden Leman'da yada Gırgır'da vardı, "severim" listeleri. Çok severdim onları okumayı ve hah bunu ben de seviyorum işte diye sevinirdim. Sevgili Emre sobelemiş, fırsattan istifade neleri ve hangi anları severim ben bir bakayım. Tabii çocuklarım, eşim, annem, ailem, evim hepsinin ennn tepesinde:
-severim listesi yapmayı severim (bu ilk ama şimdiden sevdim)
-ne soğuk ne de sıcak ama ılık günleri ve her iki bahar mevsimini severim
-merakla beklediğim bir filmin tam başlamadan önceki anını severim
-sabahları kızarmış ekmek kokusu ve çaydanlıktan gelen fokurtu sesini severim
-çocuklarımın hiç ummadığım şekilde, yaptığım bir sebze yemeğini yemelerini severim
-dördümüzden herhangi birimizin masadan kalkmadan yemeği tamamlayabilmemizi severim (hiç olmuş muydu?)
-haftasonlarını severim
-haftasonu kahvaltılarını severim
-taze kahve kokusunu severim
-annemle kahve içmeyi severim
-rengarenk pazarları dolaşmayı, tişört yığınlarını karıştırmayı severim
-problemsiz geçen bir iş gününü severim
-özellikle okul önlerinde ama genelde heryerde yayalara yol vermeyi, bey yayaların bu duruma çok şaşırmasını severim
-gülleri severim
-çiçeklerimi sulamayı, topraklarını havalandırmayı severim
-fazla birşey söylememe gerek kalmadan anlaşılmayı severim
-yeni birşey öğrenmeyi severim
-hiç görmediğim bir ülkeye gittiğimde uçağın inişinden hemen önceki anları severim
-hiç yemediğim bir yemeği sipariş verdikten sonra tabaktaki yemekten ilk çatalı almadan önceki anı severim
-yaşamayı severim
-şu an olduğum kişi olmayı ve bulunduğum yeri severim
-eski arkadaşlarımla karşılaşıp hiç değişmemişsin demelerini duymayı severim
-boncukları, çeşitli şıngırtıları, sesli aksesuarları severim
-hediye vermeyi severim
-pişirdiğim kurabiyenin tadına ilk olarak bakmayı severim
-kurabiye kokusunu severim
-aylık dergilerimi, tüm işlerim bitmiş, çocuklarım uyumuş, gündüzse kahvem, akşamsa papatya çayım yanımdayken, eklerine hızlıca bakıp, asıl derginin kapağını açıp editörün yazısından başlayıp okumayı, resimlerine bakmayı severim
-blog yazmayı, içten ve iyi yürekli insanların olduğunu bilmeyi, onlardan çok şey öğrenmeyi severim

Yok duramıyorum, yazdıkça yazıyorum, devam edip okuyucuyu bunaltmayayım. Diğerlerini, aynı konuya denk gelindiğinde, bir dahaki sobe turuna saklayayım en iyisi. Çikolatayı sevdiğimden bahsetmiş miydim?

Pazartesi, Haziran 04, 2007

İtalyanca Kursunu Bırakırsan Böyle Olur!

Çocuklarımızı evde bırakıp dışarı çıkmayız geceleri. Senede ancak iki veya üç kez kadar, biri evlilik yıldönümlerimizde olmak üzere, gece geç vakitte onlar uyuduktan çok sonra döneriz eve. Her çıkışta da, yine çıkalım çok iyi oldu der, ama bir türlü ayarlayıp da ya da ayarlamak isteyip de gidemeyiz. Geçen Cuma ani bir şekilde Maslak Arena'daki Jose Carreras konserine gittik. Aniden diyorum, çünkü benim de gitmemizden birkaç saat önceden haberim oldu. Haliyle tüm ayarlamalar, akşama ne yenecekler, annem ve bakıcı ablamızın umarım işleri yokturlar arasında çabucak halledildi. Ablamıza telefonda gelemeyeceğimiz anlatıldı, kardeşine de uygun şekilde anlatmasını ve anneannesiyle bakıcı ablaya yardımcı olması rica edildi. Annem sonradan anlatıyor, öyle güzel anlatmış ki kardeşine, anne ve baba bu akşam gelemeyecekler, biz uyuduktan sonra burada olacaklar, yemeklerimizi güzelce yiyeceğiz filan diye. Hiçbir sorun çıkmadığı gibi gayet de güzel bir akşam geçirmişler hepbirlikte.
Operalarla ilgili en büyük sıkıntım genelde İtalyanca olmaları ve muhteşem müziğe eşlik eden yine muhteşem olan sesin ne söylediğini anlayamamam. Okulda başladığım İtalyanca kursunu ilk kurun ortasında bırakmasaydım, belki birkaç kelime yakalayıp, efsane diye adlandırılan ve gerçekten muhteşem bir sese sahip Dünyaca ünü tenoru dinlerken çok daha fazla keyif alabilirdim. Eskiden vardı, operalarda üst yazı uygulaması. Sahnedeki oyunda ne söyleniyorsa, üst tarafta Türkçe'leri yansılıtılıyor ve anlayabiliyordunuz. Jose Carreras'ta da böyle olur mu diye bir ümitle gittim ki, maalesef sadece sesinin muhteşemliğini ve canlı izlemenin büyüsünü yaşamak dışında neler söylediğini anlamam mümkün olmadı.
En son ne zaman bir konsere gittik diye düşündük beklerken eşimle. Kendisi hatırlayamadı, ben ise bir buçuk yıl kadar önce kızları götürdüğümüz İspanyol Gecesi'ni hatırlayabildim ancak. Açıkhava'da konser keyfi başka. Hafif serindi tabii, ilk yarı da oldukça geç bitince, yolumuz uzak evde de bekliyorlar deyip, erken çıktık konserden. Çıkışta aldığımız CD'den devam ettik konsere.
İtiraf etmeliyim ki, dışarıda geçirileceği kesin bir geceyi, Karayip Korsanları'nı açık havada seyrederek geçirmeyi tercih ederdim diyerek gittim konsere, ama iyi ki dinlemişiz Carreras'ı.
En son veli toplantısında, müzik öğretmenlerine, çocuklara farklı müzikler dinlettirip, dünyada olup bitenlerden haberdar ediyor musunuz acaba demiştim. Cevapları pek doyurucu değildi. İş bize de düşüyor tabii ama okul bu tip kaynaklara çok daha yakın ve sırf bu işe ayrılmış saatleri varken, küçük kulakların duyduğu müzikleri çeşitlendirmeli. Yabancı kalmamalı çocuklar. Sadece operaya değil, tüm müzik türlerine.