Pazartesi, Ocak 23, 2012

Beyaz Duvarlar

Beyaz duvarların beni neden bu kadar etkilediğini bilmiyorum. Ama ne zaman bir dergide duvarları bembeyaz, pencereleri sonuna kadar açık, belki belli belirsiz bir esintinin elinde hafifçe kımıldayan perdeleri ve illaki bir bahçeye açılan veranda kapısı olan bir ev fotoğrafı görsem, dakikalarca burada kalıp, içinde kimlerin yaşadığını bilmediğim bu mekandan bir türlü ayrılmak istemiyorum. Hele bu duvarlara rengarenk yastıklar, fazla ben burdayım demeyen bir kilim, rahat ve açık renk koltuklar, bir kitaplık eşlik ediyorsa, bir de bahçenin görebildiğim kadarında ayakları beyaz, işlemeli keten örtülü, ferforje bir masanın üzerinde sarı, turuncu ve kırmızı iri çiçeklerin olduğu bir vazo da varsa, mekan benim için daha da çekici olur. Zaman, akşamüstü ya da sabahın henüz sıcak inmemiş saatleridir. Etrafta yalınayak gezinilir, veranda biraz önce yıkanmış, serin, tertemiz, işil ışıldır. Hafif bir müzik de çalabilir ama çok gerekli değildir. İllaki limon kokusu olmalıdır. Akşam ise melisalar parfümleriyle baş döndürmelidir.
Beyaz boyalı duvarlar ferahlık, açıklık, kesintisizlik hissi veriyorlar bana. Bu yüzden etkileniyorum sanırım. Önünde, yanında, üstünde her ne varsa, olduğu gibi ve apaçık ve kendisi gibi görmemizi sağlıyor beyaz duvarlar. Herhangi bir dekorasyon oyununa gelmeden, kusur saklamadan ya da dedorun bir parçası olmadan, en ana satıh oluveriyorlar. Neyse o. Güven veriyor. Türlü oyunlara da izin veriyor. Her renkle kullanım serbest. Üç ana rengin birleşimi olduğundan sebep, her türlü rengi içinde barındırıp, uyum sağlayabiliyor yavru renklere. Anaç da yani. En çok toprak rengi ve tonlarıyla, bir de göyüzünün hertürlü rengiyle yakışıyorlar birbirlerine sanki.
Çocukluğumdan kalma bir histir belki. Çok hoşuma gidiyor işte.

Pazartesi, Ocak 16, 2012

Yemek



Bu kitabı okuyorum şu ara. Çok eğlenceli, samimi ve gerekli. Ne yediğimiz ve nasıl yediğimizle ilgili. Sohbet sofraları, ziyafet beklentileri, açlık ve tokluk halleri, doygunluğun tatlı rehaveti ve bazen hayal kırıklıkları ile ilgili.
Pek beğendim.

Cuma, Ocak 06, 2012

Yani..

Yeni senenin hızla başlayıp, bir de üstüne 6. gününe bile gelmiş olması, kışı da atlatırız artık hissi uyandırıyor bende. Hastalık, aksırık, tıksırık, kusma ve benzeri sağlıksızlık halleri moral bozucu olsa da, kışın ardından bahar geliyordu değil mi? Hertürlü bağışıklık desteğine devam.
Dün, İçinde Yaşadığım Deri filmine gittim. Onca aksiyon filmi varken, hoş bir seyirlik filmler varken rahatsız edici olanı neden seçtim? Yok, çok da rahatsız olmadım, filmdeki özgün fikirler ilgimi bile çekti. Banderas'a saygı duydum. Tüm oyuncular şahaneydi. Asıl alkış yönetmene olmalı tabii. Yine de Görevimiz Tehlike daha iyi bir seçim olurdu. Bu akşam kızım tiyatroya, biz ise sinemaya gidiyoruz. Şerlok Holmz, bekle bizi geliyoruz.
Bugün, ikinci kez aşure yaptım. Evet, evet! Hiç de korktuğum gibi zor değilmiş ve ikincisinde tarife bile bakmayıp, ben oldum artık, göz kararı bile yaparım aşureyi havalarındaydım. Aşure yapmanın bu kadar hoş bir his olduğunu bilmiyordum doğrusu. Site hayatında kimse kimseyi tanımaz hallerinde aşure dağıtan pek olmuyor. Ama dün, beni aşure dağıtırken görmüş ve canı çekmiş bir komşu(m), aşure yapıp getirmiş. Ben dördüncü katta oturuyorum, sizi görmüştüm de, canım çok çekmişti diye çat kapı aşure getirdi. İsmini de söyledi ama anlayamadım, sadece çok canayakın biri idi ve sanırım yeni bir komşum oldu. Bir bardak buğdaydan, biraz fasulye ve nohuttan, mis gibi sakız ve portakal rendesinden, dağlar kadar, tabak tabak tatlılar çıkması tek kelime ile büyüleyici. Hele üzerini süslemek..Önce biraz kabuklaşmasını bekleyip, süslemelerin ağırlığını taşıyacak kıvama gelmesi yüzeyin, sonra sırayla, keyifle, artık evde ne varsa, kavrulmuş susam, dolmalık fıstık, ceviz, kuru dut, badem, fındık, minik minik kesilmiş hurma ve incir, kuru kara üzüm ve mücevher gibi ışıl ışıl nar taneleri. Nefis bir görüntü. Bu kadar karman çorman lezzetin biraraya gelip kendine has bir tad yaratması da ayrı bir şaşırtıcı durum benim için. Aşure ayı bitti galiba ama arada sırada yapamazsın diye bir kural yok iyi ki. İşin başka bir boyutu da, aynı malzemelerle ve belki de aynı sıra ile yapılsa da, herkesin yaptığı aşurenin farklı olması. Hayat gibi. Malzemelerle ne yapacağımız ve ortaya lezzetli birşeylerin çıkıp çıkmayacağı kişiden kişiye değişiyor. Şans, tecrübe, istek, yetenek, çalışma, azim, merak, yardımlaşma, deneme yanılma, yanılıp yılmama..Hepsi de etkili sonuca. Aşureden nereye geldik? Burdan nereye gideriz? Kim bilebilir ki.
Yani, şaşırmaya devam.