Pazartesi, Eylül 25, 2006

Hoşgeldin!!!

Şu çok bilindik rüya vardır ya, hani hızlı hareket edilmesi gerekiyordur ya da bağırılması gerekiyordur. Ama bir türlü hareket edemezsin, koşmaya çalışıp bacaklarını kıpırdatamazsın ya da sesin çıkmaz var gücünle bağırdığın halde. Eylül, bende bu hissi uyandırıyor bu yıl. Baharın her türlüsünü sevmeme rağmen. Koşamıyorum bir türlü. Değil bağırmak, konuşamıyorum bile. Şikayet değil hiçbiri. Sadece, dizlerim titriyor ağırlıktan, o kadar. Son bir gayret Hamburg'daki fuarı atlatıp, dönüşte evi yerleştirdikten sonra, akıl fikir dağınıklığı da dağılır elbet. Sağlık olsun. Bir kaç gün yokum. Takım elbise altına giyilir hem şık hem de rahat bir ayakkabım olmadığı için, üç gün boyunca topuklu ayakkabı işkencesi ile, ama yine de iple çektiğim, en büyük denizcilik fuarlarından (sanırım ikinci büyük) birine gidiyorum. Herkes orda olacak. Sabırsızlanıyorum.

Bu arada, Ebruş da artık yazıyor. Yazmalıydı da. Benim akıllı, güzel (ve incecik) arkadaşım, hoşgeldin!

Perşembe, Eylül 21, 2006

Okul Çağı Çocuğu

Hakkında, içgüdülerim dışında hiçbir fikrimin olmadığı okul çağına geldik. Bu kitabı aldım. Düzenli okumaya başlayamasam da ilk okunacakların başında. Evdeki taşınma telaşı ve kargaşası bana da yansıyor herhalde, nedense okuyamıyorum bu dağınıklıkta. Aynı dağınıklık kafamda da var. Eylül ayının yoğun olacağını biliyorduk ama bu kadarını da ummamıştık.

Çarşamba, Eylül 20, 2006

Dev Hamak

Bu bir hamak değil aslında, yatları üzerine oturtup denize indirdikleri vincin kayışları. Öyle güzel uyumuş ki, fotoğrafını çekmeden edemedim. Bana da gerekli böyle bir gündüz uykusu.

Perşembe, Eylül 14, 2006

Sorusu Olan?

İşyerinde öyle bir ortam yakaladım ki, herhalde başka yerde bulamam. Saha tecrübemin azlığından dolayı güdük kaldığım pek çok konu var. E on yıllık olunca herşeyi herkese de soramıyor insan. Çekiniyor. İş arkadaşlarım kendi konularında çok iyiler. Onların eksik olduğu konularda da ben iyiyim. Bu bana istediğim gibi soru sorma özgürlüğü tanıyor. Ya da belki ilerleyen yaşla daha rahat sorabiliyorum. Özgüvenle ve hatta tecrübe ile alakalı olabilir mi? Belki ya da kuvvetle muhtemel öyle. Hani bir konferans olur da en sonunda konuşmacı sorar: Sorusu olan? Benim aklımdan pek çok soru geçse bile hiç elimi havaya kaldırmazdım. Ya da sınıfta. Çok zor soru sorardım. Halbuki, olur mu hiç? Sormadan öğrenilir mi?
Kızım dün akşam aklına takılan birşeyi sormak için öğretmeninin telefonunu sordu. Önce anlamadım, sonra şaşırdım, daha sonra da sevindim. Soru soracak rahatlıkta. Güzel...

Çarşamba, Eylül 13, 2006

Kalın Kalın Kitaplar

İşte tam bu yaşlarda kalın yapraklı kitapların artık metinlerini de okuma zamanı. Hatta bir miktar geç bile kalmış olabiliriz. Oğluşuma ablasına aldığımız kadar kitap almasak da, yine de fazla hırpalanmamış karton kitapları ve yenilerini ufak ufak okumaya başlamak gerek. Öyle güzel kitaplar çıkartıyorlar ki, renkleri resimleri hatta içinden çıkan oyuncakları çocukların oldukça ilgilerini çekiyor.
Tek problem, biz okurken oğluşun yanımızda oturup oturmayacağı. Onu da hallettik mi, tamamdır.

Salı, Eylül 12, 2006

İkinci Gün

Dün okulun ilk günü, çok güzel ve problemsiz geçti. İki saat kadar kalıp döndük. Bu hafta böyle geçecek.
Bugün kızımı okula götüremedim. Annem yanında idi. Biraz önce dönmüşler. Anneme emanet ettiğim için, içim öyle rahat ki. Bizim sınıfın velileri çok güzel kaynaşmış ve bolca sohbet etmişler. Külotlu çorapları aynı yerden alalım, rengi bir olsun bile demişler. Ben orda değildim. Kıskançlıktan ölüyorum...

Cuma, Eylül 08, 2006

Usta Ne Düşünür Bu Hususta?

Dün marangoz ile, bugün de boyacı ile yaptığımız gergin konuşmalar sonucunda birkez daha hatırlamış oldum ki; kendi evinize uygulayacağınız kendi fikrinizi önce ustaya beğendirmek zorundasınız. Şöyle ki;
-Usta bu tavanlar herzaman beyaz oluyor, duvarların renginde boyas..
-Yok olmaz! Çok mantıksız olur!
-Yaa!?? Neden?
-Öyle.Mantıksız olur.
- ...
-Usta bu dolabı boyamak istiyoruz. Yapılabilir değil mi?
(Dolabın sağını solunu elliyor)
-Gayet güzel, neden boyatıyorsunuz ki?
Burda yutkunup, oda küçük daha açık renk ferah gösterebilir filan diye birşeyler geveliyorum. Neyse sonra ikna oluyor. Ama eskitme şeklinde boyanmasına kesinlikle hayır diyor! Odaların renklerini seçtim, bakalım beğenecek mi?
Marangoz ise ayrı bir alemdi. Neredeyse tüm eşyaları atın siz yenileri alın diyecekti. Hatta iki ay sonra yine aynı olur bu dediği komodini kurban verip kullanmamaya karar verdik.
Anahtarımızı aldık nihayet. İçeride henüz arkadaşlarımızdan kalma eşyalar var ama haftaya alacaklar. Bu arada işler ilerlesin dedik. Dedik de. Daha elektrikçi, parkeci, ocu bucu gelecek.
İş değil, ustalar korkutuyor beni. Alttan alacak sabrı herzaman bulamayabilirim diye.

Perşembe, Eylül 07, 2006

Burası

İnsanın bu koca şehirde başına gelebilecek en güzel şeylerden ve bence başlıcalarından biri, evinin ve işinin birbirine çok yakın olması. Zamandan kazanç, trafikten muafiyet ve öğle tatilinde evde yemek demek bu. Bu yüzden yaşadığımız yeri çok seviyorum. En fazla altı yedi kilometre yarıçaplı bir daire içinde evimiz, işim, eşimin işi, kreşler, annemin evi, bakıcımızın evi, balıkçı ve köfteciler, üç dört tane semt pazarı, sahil kenarı salaş kahvesi ve daha bir dolu mekan bulunuyor. Çok pratik. Öğle tatillerinde markete gidip alışverişi hallediyorum mesela. İş çıkışında da pazara uğrayıp, çabucacıkk sebze meyve toparlıyorum.
Bir tek kızım bir miktar yol gidecek okul için. Kardeşi de okula başlayana kadar burdayız en azından. İlerde ne olur bilmiyorum tabii.
Deprem bölgesi olması koca bir soru işareti ve oldukça korkutuyor. Pek de bilimsel bulunamayacak olan buraların zemini kayaymış fısıltıları ne derece doğru, bilmiyorum...
Yine de iyi ki burdayız diyorum. Gülümsüyorum.

Salı, Eylül 05, 2006

Oda

Kızım doğduğunda sadece bebek karyolası almıştık. Nasıl olsa büyüyecek, ihtiyaçları değişecek diye düşünüp. İki yaşına gelmeden de bir oda takımı aldık. Artan eşyalara ve oyuncaklara daha fazla geçici çözümler bulamadık.
Dört yılda epey bir hırpalandı bu takım. Her tarafına stikırlar yapıştırıldı, resimler çizildi, boyası yer yer zarar gördü. Boyatıp elden geçirdikten sonra tekrar rahatça hırpalaması için, yazı çizi dönemini geçirmek üzere oğluşumun olacak bu eşyalar şimdi. Kaşla göz arasında çarşafları duvarları çizdiği için bunun şimdilik en iyi çözüm olduğunu düşünüyoruz. Ablasına çalışma masalı yeni bir oda hazırlayacağız.
Önümüzdeki günler oldukça yoğun geçecek (hoş, hangisi geçmiyor ki?). Hala havasında değilim ama taşınmamıza birkaç gün kaldı. İş listesi yapmalıyım. Unutuyorum sonra...

Pazartesi, Eylül 04, 2006

Mahlep Şarabı, Behrengi, Martı, Tarık Dursun

Geçenlerde National Geographic'teki bir belgeselde ömrü uzatan iki besinden bahsettiler. Biri çikolata, diğeri şarapmış. Koskoca ilim bilim kanalı yalan söyleyecek değil deyip, e tabii işimize de geldiği için, haftada en az bir kez şarap içmeye başladık. Pek öyle düşkün olmadığımız için bu kadar bile içmezdik daha önce. Çikolata ise zaten olmazsa olmaz bizim evde.
Dün mahlep şarabını denedik. Değişik tadları denemeyi seviyor abim. O bahsetmişti. Bahsetmekle kalmayıp bir şişe de dün aldı bize. Aslında tam şarap değil, vermut diye geçiyor, şarap, mahlep püresi ve alkolden yapılıyormuş. Tadı çok hoşuma gitti. Yoğun ve yorucu bir Pazar gününden sonra çok iyi gidiyor.
Okul alışverişinin ufak tefek kırtasiye kısmını ve çanta işimizi de hallettik bu arada. Abim kızım için okul hediyesi olarak Behrengi'nin hikaye kitaplarından birkaç tanesini ve Richarh Bach 'ın Martı'sını aldı. Her gece yatmadan önce iki üç sayfa okuyacağız. Martı ile başladık. Tabii iki sayfa bile kızımdan gelen bolca soru ile oldukça uzun sürdü. Bir de babası Tarık Dursun K.'nın pekçok masalının birarada olduğu bir kitabını aldı. Azıcık da oradan okumaya başladık. Tekerleme tadında kafiyeli sözler kızımın çok hoşuna gitti. Zaten bizi odada tutmak ve daha geç uyumak için elinden geleni yapıyor, bu durumdan istifade ediyoruz biz de. İyi bir anlaşma bence.

Cuma, Eylül 01, 2006

...

Renkleri çok geç keşfettiğimi düşünüyorum. Okulda mesela, tam yaşımken (ne demekse) cıvıl cıvıl giyinebilirmişim daha da. Ama yapmadım. Takı da takmadım pek. Kendisi de burdan öğrenecek ama renkleri ve sesleri eşimden sonra sevdim ben. Neyse, bu ayrı uzun bir konu. Bugünün düşülecek notu başka.
Sevgili Crescent'ın yaptığı takılardan seçtiklerim bugün elime ulaştı. Aksi gibi Bob Marley klibinde oynayabilecek kadar rengarenk giyindim bugün ve pek iyi mankenlik yapamadım ama, bu resimdeki kolye ve bir de pembe bir kolye küpe takımım var artık. Sağolsun, bir çift küpe de hediye olarak göndermiş Crescent'cım. Yürürken çıngırdamayı seviyorum ben. Koyun gibi. Boncuklar paralar birbirine çarpsın filan. Bu kolyeden de çok güzel sesler çıkıyor. Teşekkürler Crescent'cım.