Pazartesi, Ekim 30, 2006

Dikkat Sınav Var!

Haftaiçinden planlamıştım. İlk yarıda kahve, ikinci yarıda patlamış mısır keyfi yapabileceğim, en çabuk gidip dönülebilecek ama düzgün bir sinemeda film seyretmeyi hayal etmek bile heyecan vericiydi.
Başarıyla planımı uyguladım.
Onbir matinesi başlamadan yarım saat de etrafa bakındım. Kendi adıma fazlaca film seçeneği yoktu. Zira korku filmlerini oldum olası seyredemem. Yavru kuşlar olmadan çizgi filmlere gitmenin bir eğlencesi yok. Vampir filmleri de hep aynı konu işte. Geriye tek bir film kalmıştı ki, zaten ilerisi için ergenlik çağına ait her türlü konu merakımı cezbediyor, Sınav filmine gitmeye karar verdim.
İlk sahneden sonuna kadar, gülmek ve ağlamak arasında mekik dokuyarak, nefis bir iş çıkarmışlar diyerek seyrettim filmi. Kendi ÖSS zamanlarımı hatırladığım gibi, ileride sistemin nasıl olacağı ve çocuklarımızın nasıl bireyler olacaklarıyla ve bizlerin onlara ne şekilde tepki veren ne tip anne babalar olacağımıza kadar pek çok şeyi de bir yandan düşünmeden edemedim. Sahne geçişleri, geriye dönüşler, oyuncular, müzik, hikaye, inandırıcılık, hayatımızın bir dönemine tutulmuş enfes bir aynaya dönüştürmüş filmi.
Oldum olası gümbür gümbür marş tadında müzikler beni etkilemiştir hep. Gece Yolcuları'nın Babeyli şarkısı başta olmak üzere fondaki tüm şarkılar yerli yerinde ve kullanıldığı sahneye kuvvetli tatlar ekliyordu. Eleştirmenlerin ne dediklerini bilemiyorum ama sıradan bir izleyici olarak ben böyle bir film yapılmış olmasından gurur duydum. Görmek gerek.
Film müziklerinin CD'sini dinliyorum Cumartesi'den beri. Kulaklarım için iyi bir değişiklik oldu.
Ben döndükten hemen sonra oğluşum uyandı ve kızım da gayet keyifliydi. Yokluğumda hiçbir problem çıkmadığını görmek keyfimi kat kat arttırdı. İçimde cılız da olsa duyduğum beni huzursuz eden ses yok oldu. Sanırım bir daha yapacağım.

Perşembe, Ekim 19, 2006

Link Hatlarında Arıza

Nerden nasıl bulaştı bilmiyorum ama annelog açılınca bir sürü tuhaf site de ardı ardına açılıyor. Hatta bu sabah açılanı nasıl kapattığımı bilemedim, neyse ki etrafta kimse yoktu. Bu konularda çok güvendiğim bir arkadaşımdan rica ettim. İlgileniyor sağolsun. Umarım kısa zamanda problem hallolur.

Çarşamba, Ekim 18, 2006

Ela Lale El Ele

Başlık, hatunun dün akşamki ödevi idi. El yazısı ile bir sayfayı bu cümle ile doldurmuş ben işten gelene kadar. Ancak uyku saatinden sonra odasına girip bakabildim. Oldukça düzgün yazmış. Solak olduğu için kendine en kolay gelecek stili henüz geliştiremedi. Kalemi de zaman zaman en ucundan üç parmağıyla kavrıyor. Sonra yok böyle değildi diye düşünüyor olmalı ki düzeltiyor. Öğretmenine not yazmıştım uyaralım mı görünce diye. Fazla zorlamadan uyarının faydalı olacağını düşündüğünü yazmış. Burada özellikle bana gönderme yapmış zira bir keresinde, üstüste birkaç kez kalemi her yanlış tutuşunda düzelt diye uyarınca, ertesi gün öğretmenine beni şikayet etmiş hatun. Abartmıştım o gün sanırım.
Öğretmenimizin de işi zor, hem çocukları toparla, hem de velileri. Oğlumun öğretmeni bu anlamda daha şanslı olacak sanırım.

Cuma, Ekim 13, 2006

İstanbul Turları #1

İç kargaşadan yazmaya fırsat bulamamıştım. Geçtiğimiz haftasonu sanırım toplamda dördüncü kez ve ilk defa oğlum için, Darıca'daki Hayvanat Bahçesi'ne gittik. Hava da ne sıcak ne soğuk ve tam da dışarıda dolaşma iklimiydi. Çok güzeldi. Kızımı da ilk oğlum kadarken getirmiştik sanırım. Akvaryumların önündeki bariyerlere zar zor yetişiyordu.
Oğlum için müthiş bir gezi oldu. Bir iki gün sonra neler görmüştük dediğimizde at, tavşan bir de anlayamadığımız bir hayvan ismi saydı ve gözleri boncuk boncuk halde, gezdiğimiz yerleri düşündü muhtemelen.
Keçilere ve ponilere bebe bisküvisi ikram ettik. Aslanların güzelliğine hayran olduk. Maymunlarla epeyce oyalandık. Avuç içine rahatlıkla sığabilecek bir bebek maymunu seyrettik uzunca bir süre. Her bir kafesin önünde, içindeki hayvanla ilgili konuştuk mümkün olduğu kadar. Her ikisi de çocuk parkındaki oyuncaklardan boylarına uygun olanlarını denediler. Çoook yüksek olan kaydırağın en tepesine kadar çıktı kızım, giderken de deneyeceğim diyordu ama, kaymaya cesaret edemedi. Önemli değil, sanırım ben de çekinir kaymazdım oldukça yüksek dedim. Belki seneye deneyebilir. Eğimli her türlü yerden korktuğum için benim asla deneyebileceğimi sanmıyorum.
Flamingoları çok sevdim bu kez ben. Hem kafes içinde de değillerdi, tıpkı leylekler gibi. Demek ki gönüllü olarak konaklıyorlar orada. Hoş, mekan da gönüllü olunmayacak gibi değil.
Bir de timsahları tutan tek kat kalın cam çatlamıştı. Bir kuyruk darbesinde tuzla buz olur mu acaba diye düşünmeden edemedim, farkettirmeden bizimkileri çekiştirip erkenden bölümden çıkalım diye çabucak kapıya yöneldim. Nerden gelir böyle şeyler aklıma bilemiyorum. Etrafa bak, keyfini çıkar değil mi? Yok! İlla ki ihtimalleri hesaplayıp duracağım. İstemiyorum ki ben böyle olsun...
Sonuç olarak, çok keyifli bir gündü. İyi ki gitmişiz.

Çarşamba, Ekim 11, 2006

İyi Düşün, Herşey İyi Olsun Annelog!

İyi düşününce iyi olur herşey. Bazı şeyleri olduğu gibi kabullenmeyi öğrenmiştim yaş gereği. Ama tam olmamış demek ki.
Neyse...
Hayat hala çok güzel. Hala her dakikam için şükrediyorum.
Dünkü telaşla iş arkadaşlarımla paylaşmıştım sıkıntımı. Ekibiz biz, destekleriz, açık olursa kapatırız, bu kadar da üzülecek birşey yok dediler. Salya sümük olmasaydım daha iyi olurdu ya, neyse. Halden anladılar.
Limonlu peynir keki tadı ve kahve kokusu. Yanında da en sevdiğim kitaplarımdan biri. Kendime hediye resim olsun bugün.

Salı, Ekim 10, 2006

Zor

Destek olacağını söyleyen, en çok güvenebileceğimi düşündüğüm kişilerden biri, kendi hayatını yaşamak istediğini söyler, yaptığı yardımlara çivi yutmak derse ne olur?
İçin acır.
Çoooooook zorlanırsın.
Önemli kararlar alman gerekir.
Gözlerin durup dururken kızarır
İçinde çocukluktan kalma boşluklarda çöküntüler olur, epey sarsılırsın
Nerde hata yaptım dersin
İleride neler olabilir hesaplamaya çalışırsın, başaramazsın
Kabullenmek istersin, henüz yapamazsın
Kendini hiçe sayıp düzeltmek için birşeyler yapayım dersin, içine vicdanına aklına sinmez, yapamazsın
Beklersin
Önce bir de böyle denemek, sonra pes etmek istersin
Zor...
Çok zor...

Cuma, Ekim 06, 2006

Tamirci

Oğluşum, taşınmamız sırasında ortaya çıkan alet kutusuna bayıldı. İçindeki çeşitli vidalar (vada diyor, a'ların üzerinde şapka var ama!), tornavidalar, çekiç (adı bambam), ingiliz anahtarı, çivi, biryerlerden kalmış prizler, fişler, kablo parçaları, renkli izolasyon bantları ve ne olduğunu anlayamadığım birçok ıvır zıvır, oldukça uzun bir süre meşgul etmeye yetiyor oğluşumu. Bu öğlen, yakındaki bir semtte kıyıda kenarda kalmış minicik bir oyuncakçıya rastgeldim. Acelem de olduğu için hemencecik girer çıkarım diye düşünüp içeri daldım. Hiç olmazsa alet edevatların oyuncak olanlarını alırsam, çok daha tehlikesiz olur diye düşünüyordum zaten. Oyuncakları buldum. Tam istediğim gibi olmasalar da hemen aldım. Çünkü kulakları son derece ağır işiten tonton bir oyuncakçı çıktı karşıma.
İçeri girdim. Merhaba dedim. Kafasını gazetesinden kaldırmadı önce. Herhalde müşteriye ihtiyacı yok böyle ilgisiz olduğuna göre diye düşünüp hafif hiddetle bir kez daha, ama bu kez daha yüksek sesle merhaba dedim. Bu kez beni farketti, gülümsedi. Ne istediğimi söyledim. Hemen kalem ve okuduğu gazetenin kenarını uzattı. Yaz buraya kızım, ben biraz ağır işitirim de deyince durumu anladım. Sanki ağır işitiyor diye zor da okuyacakmış gibi büyük harflerle "ERKEK ÇOCUKLAR İÇİN TAMİR ALETLERİ" yazdım. Var var tabii dedi. Birkaç kutu çıkardı. O arada da sürekli konuştu, ben de dinledim. Bazı kutular için elimle para işareti yapınca fiyatlarını söylüyor, o oyuncağın neler yaptığını zevkle anlatıyordu. Pazarlık bile yaptık. İki kez merhaba dedikten sonra tek kelime konuşmadım ama çok güzel bir alışveriş oldu. Susup dinledim kısacık zamanda.
Mutlaka tekrar uğrayacağım.

Salı, Ekim 03, 2006

Kısa Kısa

Madem vakit yok pek, kısa kısa yazayım:
-12 futbol sahası büyüklüğünde bir fuara ilk kez gittim (yaklaşık o kadar vardı).
-Otel, fuara yürüme mesafesindeydi. İlk günü topuklar üzerinde geçirdikten sonra otele yürürken acıdan ağlayacaktım nerdeyse.
-İkinci gün şıklığı filan bir kenara bıraktım. Çok daha rahattı.
-İlk günün akşamı patron bizi yemeğe götürdü. İlk defa Pekin ördeği yedim. Güzeldi.
-İkinci günün akşamı 500 kişilik bir yemekte, bazılarının ne olduğunu anlayamadığım yemekler yedim. Yemekten erken kaçıp, ufak bir şehir turu yaptık.
-Yıllardır göremediğim pekçok kişiyle fuarda karşılaştım. Kilo verdiğimi ve değişmediğimi söylediler. Çok sevindim. Vicdan azabı duymadan çikolata yedim.
-Giderken de gelirken de uçak meslektaş doluydu. Milli takım kafilesi gibiydik.
-İlk defa suşi yedim. Beğendim. Burda da iyi biryer bulup yemeliyim tekrar.
-Otelin arap esintili modern bir dizaynı vardı. Sabah kahvaltıları upuzun bir masada, evdekine çok benzer yiyeceklerle, herkesin birarada oturduğu bir mekanda idi. İlginçti.
-Almanya'da almanca bilmeye pek gerek yok, etrafta mutlaka Türkçe bilen biri bulunuyor.
-Tüm taksiler mercedesti.
-Üç hatun havalanına giderken, yolda taksiyi bekleterek dört değişik alışveriş mekanına uğrayabildik. Taksi beklerken de yazdığı için, reyonları jet hızıyla dolaştık. Neyse ki, herşey burda da var ve orda fiyatlar daha ucuz değildi. Yoksa bir tanecik saatle kurtaramazdım.
-Dönüşte sevdiğin kişi tarafından karşılanmak ve yokken olanlar hakkında konuşmak, biraz sonra da çocuklarının gıdıklarını koklayacağını bilmek, tüm şehirlerden ve seyahatlerden kat kat güzel.