tag:blogger.com,1999:blog-188712642024-03-14T12:22:07.553+03:00ANNELOG GÜNLÜKLERİHerhangi bir anda, herhangi biri..Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.comBlogger254125tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-3927159436251199432016-02-23T19:34:00.000+02:002016-02-23T19:34:13.960+02:00Şiire Yolculuk<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAkoXBcgajyzcee0bfDyZxlS79vjUuaykTaL22QCY-CppK0q2SGThpm7lq__swk6eAAPMdsSRqLCBX6HMmrlCeSR6r8d4_imSIZuQTOVIgl2NcFCCatep2ZuuOq3YIzQF1IT6z8A/s1600/abstract-photographic-15-texture_z15TxjHu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="129" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAkoXBcgajyzcee0bfDyZxlS79vjUuaykTaL22QCY-CppK0q2SGThpm7lq__swk6eAAPMdsSRqLCBX6HMmrlCeSR6r8d4_imSIZuQTOVIgl2NcFCCatep2ZuuOq3YIzQF1IT6z8A/s320/abstract-photographic-15-texture_z15TxjHu.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
İkinci atölye yarın başlıyor. Sıcak gülümseyen insanların iyi insanlar olduklarını düşünmüşümdür hep. Aynı okuldan, şiir yolcusu ve destekleyici biri ise bu kişi daha da iyi. Heyecanlıyım. Hayatın birbirine dolanmış elektrik kabloları gibi olduğu bir anda, şiir şiir gülümsemek, belki de en zoru. Herşeyi bir kenara bırakıp, ümit etmeye devam edebilmek, iyi ve kötü dengesinde adalet ararken, kısacık bir an da olsa soluklanmak gibi şiir. Hadi bakalım.. Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-2145229219133955982015-12-31T10:20:00.002+02:002015-12-31T10:24:59.828+02:00Ikarus Kışın Uçsa <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirOZ1Tb7Poi6gALZlpCuKK8p4IWtoRyHpoKeL2KWvQEoq2evfs_Z-2Yoxt5RGrg-n0-itP3OK7NtDNgReqPeS4OirQ2fSnQnzXzL1BADoCXt4Qo3gXqJ4ICrFnHniAH8cHN08OdQ/s1600/AS6_5761-350.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirOZ1Tb7Poi6gALZlpCuKK8p4IWtoRyHpoKeL2KWvQEoq2evfs_Z-2Yoxt5RGrg-n0-itP3OK7NtDNgReqPeS4OirQ2fSnQnzXzL1BADoCXt4Qo3gXqJ4ICrFnHniAH8cHN08OdQ/s320/AS6_5761-350.jpg" width="320" /></a></div>
Karla kaplı bir sabaha uyandık. Yılın son günü. Yeni bir yılın kapı eşinde, içeri girdik gireceğiz durumdayız. Vicdan ve hayat muhasebelerinin hep de yıl sonunda yapılıyor olması ilginç. Halbuki, her an devam eden, uyanır uyanmaz yapmaya başladığımız bir şey değil mi bu? Ne yapmalı? Nasıl olsun? Kararım doğru mu? Ya yanlışsa? Ya göremediğim bir şeyler varsa? Diğer seçenekler? Kime sormalı? Kime danışmalı? <br />
<br />
Babası, balmumu ve güvercin tüylerinden oluşan kanatlarını Ikarus'a verirken şöyle der:<br />
"Dikkat et! Çok aşağıdan uçma, deniz damlacıkları tüylerini ıslatabilir; ve çok yüksekten de uçma, yoksa güneş balmumunu eritebilir. Sadece beni takip et."<br />
<br />
Karar verirken, ılımlı ve dengeli olabilmeyi, kanatların özgürlüğünden sarhoş olmamayı ve verilen hayati öğüdü unutmamayı başarmak epey bir iş. Hatta bir zanaat. Zamanla öğrenilen, beceriler geliştikçe, ince ince işlendikçe ortaya çıkan bilgelik belki de. İçimizde hem Ikarus'un hem de onu uyaran babasının sesleri ile veriyoruz kararlarımızı. Ne söyleyeceğimiz, ne tepki vereceğimiz, hangi akili takip edeceğimizi duysak da duymasak da bu seslerle belirliyoruz. Hikayedeki gibi her birimizin içinde, denemek, yükselmek, sonucunu hesaplamadan eğlenebilmek isteyen bir ergen ve kanat tasarlayabilecek, gökyüzüne sadece bakabilme kaderini değiştirebilecek teknik bilgi ve hayal gücüne sahip, yine de tehlikelerini bilen bir baba var.<br />
<br />
Cevap denge. Vicdan muhasebesi ve yıl sonu envanter sayımı yaparken, kanatlarımı ıslatmadan ve eritmeden yol alabildim mi? Yer ve gök arasında, dengeli ve akışkan bir hava koridorunda irtifamı ne kadar tutturabildim? Ya diğerleri? Yolumun kesiştiği diğer Ikaruslar ve babalarıyla nasıl paylaştım gökyüzünü? İçim rahat mıydı? Manzaranın tadını çıkarabildim mi? Kuleden çıkmadığım anlar oldu mu? <br />
<br />
Karlı bir günde, güneşe doğru uçan uçarı Ikarus nerden aklıma geldi? Demek ki diyor iç sesim, kendine şu yıl sonu mesajını veriyorsun:<br />
<br />
"Dikkat et! İç seslerini duy! Seni korumaya çalışan bilgeye de, keşfetmeye yönlendiren enerjinin sesine de kulak ver. Her ikisi de iyiliğin için var. Senin işin, onları dengede tutmak. Cevap bir başkasında değil. Sende. Bilge dışarıda değil. Teknikleri öğren. Uyarıları duy. Kanatlar senin sırtında. Neyi, ne kadar yapabileceğini bil. Dengede kal. Diğerleriyle, uyumla uç. Kendini, sev. Kendin dışındakileri sev. Sen, her ikisinin ortak noktasındasın."<br />
<br />
Huzurlu, barış dolu ve sağlıklı bir yıl olsun. Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-25636805834520043372015-12-22T10:28:00.000+02:002015-12-22T10:28:08.779+02:00Parmak Uçları<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-NwPxxGUjiCyJkYW25W52wNqFhPG54FYKKKIgqdPgRpdL08vYxkEKMUJ0GdGiGvYdIO1YNg978WsVPZwFew00qE9YJwMwJ1SmnLGciW_4INWr8U1O97IpAt8G2gsddcQnC5okgw/s1600/cut+out+fish.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-NwPxxGUjiCyJkYW25W52wNqFhPG54FYKKKIgqdPgRpdL08vYxkEKMUJ0GdGiGvYdIO1YNg978WsVPZwFew00qE9YJwMwJ1SmnLGciW_4INWr8U1O97IpAt8G2gsddcQnC5okgw/s320/cut+out+fish.JPG" width="320" /></a></div>
<br />
Eller ilginç aletlerdir. Beyinde olup biteni, en ileri teknoloji yazıcılara taş çıkartacak kadar mükemmellikte boyutlu hale dönüştürürler. Baş parmağın kullanılabilmesi ve kavrama yeteneği ile birlikte hız kazanan gelişimin önemli mimarları olmaları şaşırtıcı değil. Ellerini insan ırkı gibi kullanabilen, bilinci parmak uçlarına akıtabilen başka bir canlı daha yok. Böyleyken, sağılması gereken bereket çeşmeleri demek geliyor içimden. Sadece izlemek, okumak, dinlemek, ekrandan seyredip duyuları köreltmek yerine, kolları sıvamak ve her neyi yapmayı seviyorsak onu "ele" almak gerek değil m? <br />
Hobiler önemlidir. Ellerini kullanmayı gerektirir çoğu. Hobi sonucu çıkan bir ürün varsa eğer, para kazandırması, mükemmel olması, eleştirmenlerin göklere çıkarması, "like" alması önemli değildir. Zorunda olmadığımızda yaptıklarımız bizi mutlu eder. Besler. Geçim sağladığımız işimizde verimli olmamızı, meşhur kalemi sivriltmek hikayesindeki gibi duyularımızı ve genel ruh halimizi gelecek günlere hazırlar. Ayrıca ellerimizi kullanmak için eşsiz fırsatlardır. Bize ait yaratıcılık ve kendini ifade alanlarıdır. Yazmak, çizim yapmak, örgü örmek, origami, heykel, resim, kolaj, gitar ya da başka bir müzik aleti çalmak, sadece karalamak, marangozluk yapmak ve daha nice ellerle yapılan hobi var. Aklımızdakini ellerimize aktarabildiğimiz gibi, geriye doğru da bir etkileşim vardır. Yarattıkça ve ellerimizle, duyularımızla yaptıklarımız beynimize döner ve besler. Tıkır tıkır işleyen bir çark, gıcırdayan, gittikçe paslanan dişlilerden daha verimlidir. <br />
Ellerle gerçekleştirilen hobiler, beynimizi besler. Yaşam kalitemizi arttırır. Denemeye değmez mi? Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-77664583150505677932015-12-16T00:00:00.002+02:002015-12-16T00:00:24.639+02:00Doğrudur<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqHgdlWpu-JKJt44GAmOeSbpMkYW_9MIKfHeNLij8zCbK5OGEtKEqLLrq17LZAqAiVBXl4V5dYcGrIc8WqCvc2MIdMmbrKBDUDb4lsMMqFn1jjxnugF9MrBlRifRHmJFouCLk2bg/s1600/IMG_5055-708.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqHgdlWpu-JKJt44GAmOeSbpMkYW_9MIKfHeNLij8zCbK5OGEtKEqLLrq17LZAqAiVBXl4V5dYcGrIc8WqCvc2MIdMmbrKBDUDb4lsMMqFn1jjxnugF9MrBlRifRHmJFouCLk2bg/s320/IMG_5055-708.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Yıl bitmeden, 2015 yılındaki kayıt sayısını arttırmaya çalıştığım doğrudur. Blog ihmali söz konusu. Yine de bu yıl, defterler bitirecek kadar çok yazdım. Kopuk kopuk, parça parça, aniden ve birbiriyle ilgisiz yazılar çıktı hep. Olabilir. Kabul. Bu sene de böyle. Fotodaki kişi resim çiziyormuş, bak şimdi farkettim. Kolaj ve mandala yaptım bolca. Onlara atıf olsun o zaman. <br />
<br />
Bugün Praxia'da özür dilemenin gücü ile ilgili bir yazı paylaştım. Yabancı kaynakların çeşitliliği inanılmaz. Çevirip, sanki ben bilmişim de yazmışım gibi bir yazı olmasındansa, doğrudan bağlantıyı paylaşıyorum. Daha dürüst bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Gün içinde aslında ufak gibi görünüp, biriktiğinde epey bir yekün tutan atık duygularla nasıl başedebileceğimizi yazsa gazeteler. Bu çevirileri yapsalar. Herkes okusa. Akşam haberlerinde, okul basan gözlerini öfke bürümüş gencecik insanlar yerine, ellerinde gazete, parkta ağaç gölgesinde okuyan gençler, yaşlılar, oynayan çocuklar görsek. Kendimizi bilsek. En okumuşumuzun bile bir başkasını suçladığını görmesek, anlamaya çalışsak. Böyle bir neslin eninde sonunda iyiliğe evrileceğini düşünmek, buna inanmak istiyorum. Naif ve romantik bir istek olmaktan öte, olması gerekene inancım böyle. <br />
Özür dilemek ufacık bir jest belki. Son bir hafta içinde iki kez özür diledim. Daha önce dilemem gereken durumların tekrar gün yüzüne çıkmasıyla, farketmeyip atladığım ipuçları, sonradan dank etmelerimle..Kırgınlığı daha büyütmeden, saygı ve sevgiyle özür dilemek iyileştiricidir. İyiye doğru olan her türlü hareket ve duygu gibi. Ufacık da olsa, büyük fark yaratır. <br />
<br />
Etrafta, herşey çok kötü, kötülük, hastalık, kaza, cehalet her yerde diyerek dolaşmaktansa, kısa sürede söneceğini, eriyip gideceğini bildiğim cılız bir ışığı ateşliyor, açıyor olmayı tercih ediyorum. Etrafımı ancak bu şekilde görüyorum. Karanlıktan korkumu ancak bu şekilde yenebiliyorum. Polyanna diye suçlanmak pahasına bu böyle. Umutsuz olmanın ne demek olduğunu biliyorum, hatırlıyorum. İyiye doğru ilerlemeye bir faydası yok. Oturup ağıt yakmaktan, birbirimizi suçlamaktansa, olanı kabul edip, bundan sonra ne yapılabilire bakmak daha akıllıca olmaz mı? Ne kadar kötü durumda olduğumuzu anlatmak, karanlıkta savunmasız kalmak gibi. Aydınlık..Ancak, biz, her birimiz, tek tek, ışığa yöneldiğimizde mümkün.<br />
<br />
Özür dileyebilmek erdemdir. Küçücük bir ışıktır. Kararmış noktaları ve cüssesinden fazlasını aydınlatır. <br />
<br />
Böyle işte..Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-12010836220788085622015-12-12T20:48:00.001+02:002015-12-12T21:18:29.275+02:00Okumanın Yolu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<img height="212" src="https://s3-eu-west-1.amazonaws.com/3tags-prod/article/546b6d0b1b6ca/546b6d0b201fe/original.jpg" width="320" /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-size: large;">"Niçin okuyoruz? Dünyanın ve kendimizin gizlerini kavramak, yaşam ufkumuzu genişletmek, doğa ve insanları daha iyi tanıyıp, akıl ve erdeme uygun yaşamak için değil mi?"</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-size: large;">..diye sormuş Montaigne. Her eylemimiz buna yönelik değil mi zaten? Öyle olmalı ya da... Oku oku nereye kadar? Uygulama, deneyip görme, yanılıp değiştirme ve tekrar tekrar eyleme geçebilme değil mi asıl olan? </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-size: large;">Bernard Shaw ise şöyle buyurmuş:</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-size: large;">"Her şey kağıt üstünde kaldı diye yakınanlar unutmasınlar ki, insanlık; onuru, güzelliği, doğruluğu, bilgiyi, erdemliliği ve tükenmez sevgiyi bugüne dek yalnız kağıt üstünde elde etmeyi başarmıştır."</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-size: large;">Francis Bacon da;</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-size: large;">"Okumak insana olgunluk, konuşmak canlılık, yazmak da açıklık verir." demiş.</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-size: large;">Demek ki neymiş? Okuyup, konuşup, yazacakmışız. Okunanları işlemden geçirme eylemi ise yazmak, akıl ve erdeme daha da yaklaşmakla ilgili olabilir mi kalem tutmak? </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-size: large;">Bruce Lee de demiş zaten;</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<span style="font-size: large;">"Bilmek yetmez, uygulamaya koymalıyız. İstiyor olmak yetmez, YAPmalıyız."</span></div>
Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-61396701585165204192014-11-08T13:43:00.000+02:002014-11-10T15:00:58.931+02:00Öykü mü? Neden Yazayım Ki?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEif1RPiKQ_NAdtZDMq31hLKZeSELIURKGlVzsgHk2ytZZ9RAkbVvOSr6q-5pbn3ADwopBIMYPj5b4LIhhyphenhyphenr5Q7FygM4QG2KREg22DcMOUJNCxIOXJDPO4mL49F4SO5z7updgQIv/s1600/hero1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEif1RPiKQ_NAdtZDMq31hLKZeSELIURKGlVzsgHk2ytZZ9RAkbVvOSr6q-5pbn3ADwopBIMYPj5b4LIhhyphenhyphenr5Q7FygM4QG2KREg22DcMOUJNCxIOXJDPO4mL49F4SO5z7updgQIv/s1600/hero1.jpg" height="212" width="320" /></a></div>
<span style="font-size: large;">Nihil dixi..Latince "hiçbir şey demedim" demek. Yaptığımız da bu değil mi? Rüzgarda savrulan sözcükler sarfediyor, aslında "hiçbir şey" demiyoruz. Tam bu noktada, bilincin sonsuz laneti devreye giriyor ve yine de yazıyor, konuşuyor, resmini yapıyor, yontuyor, fikir yürüyor, eleştiriyor ve daha binbir türlü yolla yürüyen bir merdivende aksi yöne doğru koşmaya çalışıyoruz. Yine de, varlığımızı haykırabileceğimiz her türlü alet edevatla, sürekli kendimizi inşa ediyoruz. Bir tarafta, sonlu hayatın gerçeği, diğer tarafta bunu bir türlü kabullenmeyen, gündelik olduğu halde kendini sonsuz zanneden bilinç. Sürekli bir mücadele halindeyiz sanki. Beynin iki yarı küresi arasında, tahterevalli misali gidip gelen düşüncelerle doluyuz. İnsan olmanın cilvesi diyelim. Açıklamaya çalışmak, direnmek nafile çoğu zaman. Rahat olmak, akışa bırakmak gerek düşünceleri, duyguları. Direnilen, direnci de yaratıyor ister istemez. Hiçbir şey söylemiyor olmak dahi gerekli, aklın sınırlı iradesine dayanabilmek için. Öyküler yaratmakla yaratmamak arasında kararsız bir zihne ne denir? Yaz kardeşim, nedir ki, okunur okunmaz senin derdin mi? Sen yaz. Ya da; Yazıp da ne yapacaksın, kim okur, okusa ne olur, bir sürü kurgunun, olmayan karakterin, soluk manzaranın, hayatın gerçekliğinin kötü birer kopyasını yapmanın ne alemi var? Hangisi? Zihnin birinden diğerine akışını izliyorum günlerdir. Ağır basan tarafın karşılığı, aksi taraftan geliveriyor hemen. Kaçıncı raunddayım bilemediğim bir karşılaşma bu. Köklerime bakıyorum, dallardan sıyrılıp. İlk bilinç pıhtıları damlamaya başladığında insanın irade havuzuna, ne uğraşıcam barınak yapmayla deseydi mesela ilk insan, burda olur muyduk? Ya da ateş mi? Aman canım, yemek pişmesin, vahşi hayvanlar birkaçımızı yiyiversin, mağarada birbirimize sokulur ısınırız deseydi, hala burda olur muyduk? Kayaların, reçinelerin arasında bulunup, başka bir türün müzelerinde sergileniyor mu olurduk yoksa? Bilinci lanetleyip, karşı koymak yerine, hayatta kalmak, iki ayak üzerinde doğrulup başını göğe erdiren atalara selam ve saygılar bu andan. Bunca acıya merhem diye verilmiş yaratıcılık. Kullanmamak, şifahanede hastalıktan kıvranmak gibi olmaz mı? Yoktan var olmadık, yok da olmayacağız. Şimdilik sonsuza yakınsayan bir dönüşüm içinde, her neyi başarmaya geldi isek, onu gerçekleştirmeye, ömrün yetmediği yerde ise, gelecek sezonda devam etmek üzere hayatta ilerlemeyi seçiyoruz. Bilerek ya da bilmeyerek. Farkediyorum ki, ben seçimimi çoktan yapmışım. Sadece sebebini anlamaya ihtiyacım varmış. Yaz tabii. Oku elbette. Muhteşem bir sofradan aç kalkılır mı? Ruhuna ne iyi geliyorsa onunla beslen. Ruhunu ne hafifletiyorsa onu yap. Dar olan vaktin değil, aklının karmaşasının yarattığı cendere. Gevşet herşeyi. Rahat ol. Bırak. Barajları yık. Canın ne istiyorsa onu yap. </span>Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-60719626223393071352014-10-27T11:20:00.002+02:002014-10-27T11:20:22.087+02:00Yazı Evi Radyo<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNMITU1PwTUatWwVjCmmru_OzqR5MOWhCkuqwoyalWfITyoXQYa-5qJWPGyzE1SaES6r43ygmJNQV5iljpA9cCRDDEqoMaoN5a-lH1rDA91yU0CdmhJbt-k_Z9YBbwN1I3M1l6Qw/s1600/radyo.jpg" height="153" width="400" /></div>
Sevgili Arzu'nun hazırladığı, <a href="http://yazievi.yesimcimcoz.com/yazi-evi-radyo/" target="_blank">Yazıevi Radyo'</a>da yayınlanan Olmasa Mektubun programı, biraz önce bitti. Şöyle diyor Arzu; Olmasa mektuplarımız, yazdıklarımız olmasa, kim inanır yaşadığımıza. Doğru, kim inanır bir zamanlar var olduğumuza, yazdıklarımız olmasa. Dijital bilgi çağının, elimizden aldığı kalemin yerine, parmak uçlarımızdan darbe alan tuşlar var artık. Bir hamlede "mektuplarımız" ulaşıveriyor adrese. Kenarı çiçekli, tertemiz, belki kokulu mektup kağıtlarının artık kullanılmadığı bir çağdayız. Özenle yazılıp, dikkatle katlanmış, el yazımızdan kimlik tahilili yapılacak kadar bizi yansıtan mektuplar, eskiye ait anılar oldular. Hatta unutuldular. Arzu'nun hazırladığı program, tüm bu hafıza erozyonuna inat, bize mektup yazmayı hatırlatıyor. Duyguların giderek görünmez olduğu bir çağda, elle tutulur yürekle hissdilir belgelerdir mektuplar. En son ne zaman mektup yazdım birine hatırlamıyorum. Söz uçar, yazı kalır demişler. Sonsuzluğu arayan insan ruhuna, kalemin ucundan damlayan duygularla yazılmış bir mektuptan daha iyi ne gelebilir? Mektup yazmayı hatırlamak gerek. "Sevgili ....." diye başlamak, satır çizgilerine harfleri özenle denk getirmeye çalışarak, içtenlikle ve açıklıkla yazmak gerek. Küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öpmek, soranlara selam göndermek gerek. Siz de yazın..Yazacak kimseniz yok mu? Yukarıdaki bağlantıda posta adresi var. Ne olursa, içinizden ne gelirse yazın, gönderin Arzu'ya. Kentleşmeye, elektronikleşmeye inat, tekdüze karakterli mesajlar yerine kendinize ait, tüm yaşamınızın aynası el yazınızla mektup yazıp, postalayın. Çok iyi gelecek. Yazana, okuyana, dinleyene, hepimize... Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-53419156320721976622014-10-14T22:34:00.001+03:002014-10-14T22:56:43.633+03:00Kuruntu<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVQrW9xo219eaNB5zawSACFkO0ivdRW0Pi-0wqGxJOJPH_O6cxBYlIFBjOwedIvsqhIdbYMQpzqa2pFgNn7i8hybQl-tqaXHw75vZ-xZxm0n66G-abeSoHHeT_qU6h4zeHUw9GSA/s1600/d.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVQrW9xo219eaNB5zawSACFkO0ivdRW0Pi-0wqGxJOJPH_O6cxBYlIFBjOwedIvsqhIdbYMQpzqa2pFgNn7i8hybQl-tqaXHw75vZ-xZxm0n66G-abeSoHHeT_qU6h4zeHUw9GSA/s1600/d.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
Sevgili Günlük, (tamam sıradan oldu)<br />
<br />
Bak ne yazmış şair..Oku da eğlen..<br />
<br />
Yazma be şair bozuntusu<br />
Sana mı kaldı kuruntusu<br />
Bak çorbana daldır kepçeni<br />
Sıyır ekmeğinle yemeğin dibini<br />
Gerin şöyle göbeğini şişirerek<br />
Aşure mi pişirsek diyerek<br />
Neyine lazım düşünmek<br />
Hak, emek, akıl diye şişinmek<br />
Güneş yine doğar, yine batar<br />
Senin işin yan gelip hoş geçmek.Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-86296137798048608212014-09-10T10:57:00.000+03:002014-10-14T22:56:04.683+03:00Panayır Bitti<br />
<img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlskmJknVHwnrcTonk0qde1zZ6s5k-cXLwZg-TKe8s4Heh0Nt1fznn9KS1MidMS9CMgBNwTX1D9lgKgBtx-H8JwcXw4mJry-mKjwum8i8XMW-WPvZ8eqnXzE0GRrUuhqMmwfN0/s1600/haz%C4%B1rl%C4%B1k.JPG" /><br />
<br />
<a href="http://atolye7renk.blogspot.com.tr/2014/09/panayr.html" target="_blank">Panayır</a> bitti. Toparlanma, nerdeyim, nereye gidiyorum diye bakma zamanı. Şarkı bile var..Topladım dağılan kalbimin heeeer köşşesini..
<!-- Blogger automated replacement: "https://images-blogger-opensocial.googleusercontent.com/gadgets/proxy?url=http%3A%2F%2F2.bp.blogspot.com%2F--EwJXQidmPg%2FVArcUM-MOFI%2FAAAAAAAAAmY%2FRMkvLEzRKNk%2Fs1600%2Fhaz%25C4%25B1rl%25C4%25B1k.JPG&container=blogger&gadget=a&rewriteMime=image%2F*" with "https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlskmJknVHwnrcTonk0qde1zZ6s5k-cXLwZg-TKe8s4Heh0Nt1fznn9KS1MidMS9CMgBNwTX1D9lgKgBtx-H8JwcXw4mJry-mKjwum8i8XMW-WPvZ8eqnXzE0GRrUuhqMmwfN0/s1600/haz%C4%B1rl%C4%B1k.JPG" -->Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-69880944941898168292014-09-01T00:57:00.003+03:002014-10-14T22:55:41.269+03:00Böyle<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi876KP4M07iP5ewEZ8s7nZjP_efO28xBpAkVF9zFH2pagJaOwf9KJYj04GuIZAy43LvK-SFTdN1Or4fqkoFlStN7QHFgkTEmxpTJrhyphenhyphenGexFOQgMhjaoMlmA-iPxD3l4vn9-a_a_g/s1600/DSC04266.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi876KP4M07iP5ewEZ8s7nZjP_efO28xBpAkVF9zFH2pagJaOwf9KJYj04GuIZAy43LvK-SFTdN1Or4fqkoFlStN7QHFgkTEmxpTJrhyphenhyphenGexFOQgMhjaoMlmA-iPxD3l4vn9-a_a_g/s1600/DSC04266.JPG" height="240" width="320" /></a></div>
<br />
Not etmişim beğenip, defterlerimi karıştırırken buldum...<br />
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Dallarımda güneşler, ışıl ışıl</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Yapraklarım, şeftalilerimin pembesine karışır damar damar</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Kirazlarım şaşkın, çiçeklenirler durduk yere</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Uzanıp bir limon koparsam kulağımın hemen üstünden</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Kıskanır üzümlerim</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Adını bilmediklerim</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Yetiştirip büyüttüklerim</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Tatlı, leziz, uluorta dallarımı basan</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Alayı birden kıpır kıpır</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Gövdemden kabuk kabuk yaş-lar,</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Dökülür ben güldükçe</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Halkalar eklenir gövdeme büyüdükçe</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Dallarımda güneşler, ışıl ışıl</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Cansuyum yürüdükçe bedenime</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
Dallarım yapraklarım açılır..</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;">
..açılır sonsuz gökyüzüne..</div>
</div>
Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-36057200643620723052014-08-27T22:15:00.002+03:002014-08-27T22:15:49.032+03:00Başlıksız<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMHx_8bzcbH4D9U8xf_3ttS-IF7QEXdxDfYK58_5DITTPHYi9VZnwliOHcUamSACLV2_C_LkM8Qs5R4uQvGw5wan32526wJRzPpLSiDMSX9g0UmlVmqSRB2AdXmwSQjbdt5eUDmg/s1600/bayanku%C5%9F.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMHx_8bzcbH4D9U8xf_3ttS-IF7QEXdxDfYK58_5DITTPHYi9VZnwliOHcUamSACLV2_C_LkM8Qs5R4uQvGw5wan32526wJRzPpLSiDMSX9g0UmlVmqSRB2AdXmwSQjbdt5eUDmg/s1600/bayanku%C5%9F.JPG" height="240" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Sokrates ve Agathon arasındaki dialogdan ufak bir bölüm:<br />
<br />
Yenilip içilen sonrada uzun sohbetler edilen akşamlardan birine biraz geciken Sokrates'i Agathon karşılar:<br />
-Buraya gel Sokrates. Yanıma yerleş de komşuların avlusunda içine doğan hikmet bir dokunuşta bana geçsin. Herhalde birşeyler yakaladın, yoksa kolay kolay ayrılmazdın oradan.<br />
-Ah, ne iyi olurdu Agathon, demiş Sokrates. İki insan birbirine dokununca, bilgi, dolu olandan boş olana akabilseydi! Tıpkı iki çanaktaki suyun bir yün ipliği ile çok doludan az doluya aktığı gibi.<br />
Platon (Şölen-Dostluk sf.8)<br />
<br />
Güzel olurdu tabii.."Öyle sanıyoruz" çoğu şeyi. Acaba demeden "biliyoruz". Duyulardan içeri alınan ve geçmişle ve genle allanıp pullanan seslere, görüntülere, düşüncelere göre oluşturup yargımızı, "biliyorum" diyoruz. <br />
<br />
Neyi bilmek isterdim ve kimden öğrenmek isterdim diye düşünüyorum. Sanırım kaplardaki suyun eşitlenmesi gibi, kendiliğinden bir denge haline gelebilmesi için, herkimden ne öğrenmem gerekiyorsa o çıkıyor hayatta karşıma. Ancak elverdiğim kadarını öğrenip "zannettiklerimden" sakınmaya çalışıyorum. Çok yol katettim. Nerdeeen nereye..Hakikaten nereye? Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-42582300850860552952014-08-24T16:01:00.002+03:002014-08-24T16:01:57.953+03:00Karbondur Sonuçta<a href="https://encrypted-tbn1.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcSFO5x1QzRAUAjozOdQCi9J1UdXYIK4-efmoN6VXNpVP_VKnpIX" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://encrypted-tbn1.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcSFO5x1QzRAUAjozOdQCi9J1UdXYIK4-efmoN6VXNpVP_VKnpIX" /></a><br />
Çok eskiden yazmışım bu yazıyı. Sanal sayfalara ekliyorum an itibariyle..<br />
<br />
"Algımızın tuhaf oyunları ve ayarları, kömür ve elmasın yerlerini değiştirsek nasıl düşünceler üretirdi acaba? İrice bir kömür parçası kolye olup hanımefendinin apak gerdanını süslerken, apartman depolarında tonlarca elmas olsa, maden ocaklarından arabalarca elmas çıkartılsa nasıl olurdu? Elmasla ısınabilir, buhar üretebili miydik? O bir tek kömür parçası için milyonlarca lira mı verecekti alıcısı? Toprağın çocuğu ikisi de. Algımız değer biçmeye, sınıflandırmaya meraklı. Hayatta kalma dürtüsünün evrildiği yer burası belki. Elmas ısıtmaz belki ama ışıltısı göz kamaştırır. Kömür ise yaşamsal; ısı, enerji, hareket için gerekli. Biri kıymetli ise, diğeri de öyle. Biri yaşamsal ise, diğeri de öyle. Zihin, algı, düşünce, ayırmaya ve sınıflandırmaya meraklı hep...Cıvıl cıvıl bir öğrenci grubu geçiyor yanımdan ben bunları yazarken. Neşeliler, kıpır kıpırlar. Yanlarındaki öğretmenleri kaskatı, neşesiz, sanırım biraz da yılgın. Çocuklara bağırıyor bir tanesi: "Susun!". Biran için susuyorlar çocuklar. Neyse ki biran için. Ufaktan başlıyorlar yine kaynaşmaya. Hiçbirşey yapamasa sallanıyor yerinde birkaçı. Servisleri geldi, gidiyorlar. Kaskatı öğretmenleri hala kaskatı. Neşesiz. Çocuklar cıvıl cıvıl. Uyumayın, hep uyanık kalın, olduğunuz gibi, mükemmel özünüzle, hep güçlü, yaşam enerjisi serbestçe bedeninizde gezer halde. Hep sakin bir uyanıklıkla, gözleriniz kapalı dahi olsa, algınız sonsuz açıklıkta ve birleştirici olsun. İçlerindeki ışıltı elmasın parklaklığında ve kömürün gücünde olsun." Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-10445244212303422652014-08-04T23:42:00.000+03:002014-08-04T23:42:14.892+03:00Rastgele Özlü Sözün Söz EttiğiOscar Wilde demiş ki: "İyi yetiştirilmiş olmak, büyük bir ayak bağıdır günümüzde. O kadar çok şeyin dışında bırakıyor ki insanı.."<br />
Kiminle konuşmuştum şimdi hatırlamıyorum ama sokak dilini bilmeyen, dünyadan habersiz yetişen çok iyi okullarda okuyup hayatı tanımayan gençlerden bahsedip, bir de üzerine bir bilgi yarışmasında hemen bilinebilecek bir sokak jargonuna ait sözü bilemeyen gençten dert yanan kişinin hakkı var. Bilmeyebiliyorlar sokakta ne oluyor, nasıl konuşuluyor, sokağın kendine has adap kuralları neler..Sadece sokak değil mesele. Hayat, okulda öğretilen teorik bilgiden ibaret olmadığı gibi, dinamik ve sürekli akan, değişen bir yapıda. Sabit ders kitapları bu hıza erişemeyeceği gibi, sınırları belli, kaskatı coğrafyalar gibi geliyor bana. Elbette öğrenilmeli, rehberliğinden faydalanılmalı. Ancak hayat uçsuz bucaksız..Deneyimlerimizle inşa ettiğimiz, eğitimi, çevre ve genetik özelliklerimizi kullanarak biraraya getirdiğimiz bir yapı. Oscar Wilde'ın sözünü ettiği iyi eğitimden kastı, hayatı yaşayarak deneyimlemenin, hatalar yapıp ders almanın, özgün ve biricik brir yol çizmenin sonsuz olasılıklarına vurulan bir darbe olarak gördüğü olmalı. Tam olarak katıldığımı söyleyemeyeceğim. Ama gecenin bu vaktinde okuyunca etkilenip, birşeyler yazma hissi uyandıran bu söz, üzerinde düşünmeyi de hakediyor. Kuzey ülkelerinden birinde, sanırım Norveç'ti, tatillerde çalışmayan gençler ayıplanırmış. Otu samanı ayıplayan halkımın da böyle bir "ayıp" mekanizması olsa ya! Çocuklar ekran karşısında, türlü tehlikelerle başbaşa bırakılacaklarına, mesela çay bahçesinde çay dağıtsa, boncukçuda bilezik satsa, turistlere çevirmenlik, bebeklere bakıcılık, yaşlılara kitap okuyuculuk yapsa ya! Yapmayan çocuk, illede birşey için "ayıp"lanılacaksa bunun için ayıplansa ya! Yaşamın içinde, emek vererek, mücadele edip, deneyimleyerek yetişse, mezun olduğunda sudan çıkmış balığa değil, dimdik duruşuyla kolları açılmış, hayata gülümser ve gel bakalım deyip, tanıdık bir dosta sarılır gibi sarılsa hayata ya!<br />
Hayal değil, yapılabilir. Biraz gayret, biraz farketmek ve eğitimi sadece okul olarak düşünmemek gerek.Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-30590683032428665822014-06-09T13:34:00.001+03:002014-06-09T14:11:12.161+03:00Ağaç Yaşken Eğilir Tabii de Esner Demek Daha Doğru Sanki<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimtQw3rraQZPJF_iTTHpAaa9ZEjRcuvLZ-jUcUiCkhQogW6raCXL_h64NNQ1u5MypE67wn3s3ide2pfrDEwLL4YGka7SsirbIdxyMMTdbAv7BSCvycnC0NSg5ycIr9pGSui7QAVQ/s1600/100_0930.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimtQw3rraQZPJF_iTTHpAaa9ZEjRcuvLZ-jUcUiCkhQogW6raCXL_h64NNQ1u5MypE67wn3s3ide2pfrDEwLL4YGka7SsirbIdxyMMTdbAv7BSCvycnC0NSg5ycIr9pGSui7QAVQ/s1600/100_0930.JPG" height="240" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: left;">
Haftasonu Neslihan Hocam ile Çocuk Yogası eğitimimi tamamladım. Geçtimiz hafta da Kalp ve Kanser Hastalarına yönelik yoga eğitimi vardı. Her ikisi de ayrı ayrı ufuk açıcı oldu. Dolu dolu dört günden kalanları işlemek ve parlatmak için yapılacak çok şey var. Derslerde öyle çok konu başlığı vardı ki tempo hiç düşmedi. Neslihan Hoca sadece eğitim konusu neyse onunla ilgili değil, ne sorarsanız sorun cevaplamaya vakit ayırıyor. Sıcak bir insan, sanki hep tanışıyormuşuz gibi bir his veriyor insana. Tanıdığıma çok mutluyum onu. Son gün oğlum da katıldı derse. Bildiğinden haberimin olmadığı pozları yaptı. Oldukça da esnek. Derste çok da eğlendi. Hem de miniklere başka bir yaşıtı ile birlikte abilik yaptı. Harika bir deneyim oldu onun için. </div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: left;">
Seçenekler sonsuz. Niyet ne ise onu uygulayabilmek için sayısız yöntem var. Görmek, sorumluluk almak, vermek, faydalı olabilmek, bir fark yaratabilmek için yapılabilecekler, onları bulabilmemiz için hazır bekliyor. </div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: left;">
Pazar sabahı bir arkadaşımla konuşuyorduk. Harekete geçme isteğini ifade ediyor ancak sanırım bunun için yeterli itici kuvveti bulamıyordu kendi içinde. Biraz sohbet ettikten sonra Eylülde yogaya başlamak üzere sözleştik. O da bana duvar tenisi öğretecek. Tabii bu arada, tatil süresince televizyonu kapat diye tavsiye vermeden de duramadım. Oldukça vaktini alıyordu zira anladığım kadarıyla. Umarım bu tavsiye ile haddimi aşmamışımdır ama birden çıkıverdi sözler.</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: left;">
Çocuk yogasının faydalarını yazacağım birkaç gün içinde. Ağaç yaşken eğilir sözünü çok seviyorum ama eğmek fiilinde ince bir çizgi var ya. O beni düşündürüyor. Fazla eğmek de istenmeyen sonuçlar verebilir. En iyisi esnetmek. Kulak vermek sinyallere. Eğiyorum diye can acıtmamak, zorlama ile rahat bırakma arasında bir denge aradığımız.</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: left;">
Fotoğraftaki oğlumun avucundaki arkadaşı. Sanırım 4-5 yıl önce çekilmişti bu resim. Hala gülümsüyor bana:) </div>
</div>
Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-53975907485956656012014-05-25T13:05:00.001+03:002014-05-25T13:05:30.437+03:00Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi<div style="text-align: center;">
<img src="https://encrypted-tbn0.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcT-S-L7D9kvZwuil_XrKcgCv5Ees35xq3CNtPGrLJ_ydR_YI6mT" /></div>
<br />
Böyle bir gün olmuş mudur tarihte diye merak ediyorum..<br />
Güzel Sanatlar ödevi için bir tiyatro oyunu izleyip hakkındaki görüşlerimizi yazmamız gerekiyordu. Saati ve yeri bize en uygun olan oyun, Caddebostan Kültür Merkezi'ndeki, Sumru Yavrucuk'un bedenlendirdiği "Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi" idi. Oyun saatini beklerken iki ayrı resim sergisi gezme fırsatı bulmak ise keyifli bir sürpriz oldu benim için. Oyunla ilgili şunları yazmışım ödeve:<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12pt; line-height: 107%;">Toplumumuzda görmezden gelinen, birer birey,
birer insan oldukları unutulan, hor görülen, hem bedenen hem de ruhen şiddet
gören bir kesim olan transseksüellerin hayatına bir bakış olan oyunda, Umut
karakteri üzerinden, yabancısı olduğumuz, aslında toplumdaki kimlikleri de
sorgulamamıza, sonuca bakıp süreci yok saymamıza ve başımızı diğer yöne
çevirmemize de göndermelerin yapıldığı, bir dünya ile karşılaşıyoruz. Arz ve talep diyor Umut. Pırıltılı giysiler içinde, en temel
ihtiyacından yoksun bırakılmış bir halde sahnede karşımızda duruyor. Annesini yıllardır hergün telefonla arıyor ve
uzun uzun konuşuyor. Telefonun diğer
ucundan hiç ses gelmemesine rağmen, sadece anlatıyor. Sessizlik de olsa bulduğu, kendi özü ile
ilgili biricik bağı da koparmak istemiyor, annesinin sessizliğine tutunuyor.
Hepimiz gibi sevilmek istiyor. “İnsanın
ruhu annesidir” diyor. Ses vermese de,
bir zamanlar kokusunu içine çektiği, şefkatle kabul gördüğü çocukluğuyla tek
bağ bu tek yönlü görüşmeler. <o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12pt; line-height: 107%;">Yaşadıklarından kesitler var her bir anlattığı
hikayede. Yabancısı olduğumuz bu
dünyanın terimleri de farklı. Gizli
kodları var sanki. Raconu var. Ama herşeye rağmen inadına özgürlük, inadına
direniş var. Hor gördüklerimiz her kim
ise, yaratıcıları,besleyicileri talep edenleri, yardım eli uzatmayanları
bizleriz. İnsanlık onurunun herkese
bahşedildiğini, kimsenin kimseyi ayıplama, küçümseme hakkı olmadığını
unuttuğumuzu hatırlatıyor bize oyun.
Sumru Yavrucuk, tek kişi ile kalabalık bir sahne yaratıyor. Düşündürüyor, ağlatıyor, hatırlatıyor. Duymak, görmek ve hissetmek isteyene.. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12pt; line-height: 107%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 12pt; line-height: 107%;">Bu kadar.. </span><span style="color: #999999; font-size: 12.0pt; line-height: 107%; mso-effects-shadow-align: topleft; mso-effects-shadow-alpha: 40.0%; mso-effects-shadow-angledirection: 2700000; mso-effects-shadow-anglekx: 0; mso-effects-shadow-angleky: 0; mso-effects-shadow-color: black; mso-effects-shadow-dpidistance: 1.5pt; mso-effects-shadow-dpiradius: 3.0pt; mso-effects-shadow-pctsx: 100.0%; mso-effects-shadow-pctsy: 100.0%; mso-effects-shadow-themecolor: dark1; mso-style-textoutline-outlinestyle-align: center; mso-style-textoutline-outlinestyle-compound: simple; mso-style-textoutline-outlinestyle-dash: solid; mso-style-textoutline-outlinestyle-dpiwidth: 0pt; mso-style-textoutline-outlinestyle-join: round; mso-style-textoutline-outlinestyle-linecap: flat; mso-style-textoutline-outlinestyle-pctmiterlimit: 0%; mso-style-textoutline-type: none; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 102;"><o:p></o:p></span></div>
Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-16051968608899616632014-05-12T20:46:00.001+03:002014-05-12T20:46:28.425+03:00...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQehQlgyP8fu8YmlDsLgEyZ27NpI1gPdXdYrrxbntKEfpDjqQEVlKaQaDfklB3RTU-hPtv6QECfhdNYz8lxPUf6FO27aKKv5no26bom19vzpBM1fTYzM2VmevwS_d7xRyr0P_tHA/s1600/20140408_120729.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQehQlgyP8fu8YmlDsLgEyZ27NpI1gPdXdYrrxbntKEfpDjqQEVlKaQaDfklB3RTU-hPtv6QECfhdNYz8lxPUf6FO27aKKv5no26bom19vzpBM1fTYzM2VmevwS_d7xRyr0P_tHA/s1600/20140408_120729.jpg" height="180" width="320" /></a></div>
<br />
Dün..Yaşadığım..En özel..Anneler Günü..Hatta..En özel..Gündü..Artık genç bir kızın annesi olarak; dün bana yazdığı notları okumak, sözleriyle taçlanmak, kardeşiyle birlikte bana sarılmaları, tarifi zor, unutulması imkansız anlar yaşattı bana. Gözlerimin önünde gelişen serpilen rengarenk narin ama güçlü bir fidan gibi yetişmesini izliyorum. Bazen karıştırıyorum, o mu beni büyütüyor, ben mi onu diye. Şükredebilmenin tüm güzelliğini, iç ferahlığını, huzurunu, sakinliğini öğretiyor bana. Benim için söyledikleri, kendi iç ışığının hüzmeleri. Seni seviyorum demek anlamsızlaşıyor, yetmiyor anlatmaya, göğüs kafesimden taşıyor yaşattıkların. İyi ki birbirimizi bulmuşuz, iyi ki benim kızım olmuşsun..Sonsuz teşekkürler sana. Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-82777322280747691572014-05-05T19:59:00.000+03:002014-05-05T19:59:06.890+03:00Taşlar <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhulfYKUx-cUrAR4jZlvGfQuhVqjrrZc0pB2qVvJ73SKCKQlMJrnjFRa8Tq7rpVSYqo4hqg1X6pBPVZSMXMcIypFDsm7aZPsRsN67gs_BnF8Q-o_hR1Z_Ruh1SDRtsgA7tX2ln0jQ/s1600/ta%C5%9Flar.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhulfYKUx-cUrAR4jZlvGfQuhVqjrrZc0pB2qVvJ73SKCKQlMJrnjFRa8Tq7rpVSYqo4hqg1X6pBPVZSMXMcIypFDsm7aZPsRsN67gs_BnF8Q-o_hR1Z_Ruh1SDRtsgA7tX2ln0jQ/s1600/ta%C5%9Flar.JPG" height="240" width="320" /></a></div>
<br />
Felsefe finalleri yaklaşıyor hızla. Ay sonuna kadar dersleri toparlamam, tekrar için de vakit ayırmam gerek. Güzel sanatlar ödevi için bir tiyatro oyunu görüp, rapor halinde izlenimlerimi yazmam gerekiyor. Önerisi olan?<br />
<br />
Taşlar mı? Bana sıcacık, uçsuz bucaksız bir sahilden hatıra olmaları sebebiyle burdalar. Gözlerimi kapatıp, güneşi yüzümde, sıcacık taşları ayaklarımın altında hissettiğim anın, kısa yoldan anımsatıcıları onlar.<br />
Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-45885595278463499702014-03-23T18:11:00.001+02:002014-03-23T18:11:21.530+02:00Bugün İçimden Gelen..Neyi reddedersen et, onu başka bir yere koymak zorunda kalacaksın. Onu başka birisinin üzerine yansıtacaksın. Reddedilen kısım, bir yansımaya dönüşecektir. Hiçbirşeyi ayıplama. Aksine, onu kullan. Herhangi bir şeye karşı olma. Nasıl kullanılabileceğinin ve dönüştürülebileceğinin yollarını ara.<br />
OshoAnnelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-22333118015770624062013-12-19T23:38:00.001+02:002013-12-19T23:38:16.895+02:00BilgiMontaigne akşamı herhalde bu akşam..Atölye'de de kendilerinden bir söz seçtim biraz önce. Şöyle demiş bir de:<br />
<em>"Tümü ile kitaba dayanan bir bilgi ne sıkıcı bilgidir</em>". Hah dedim, tam benlik. Yaşamda karşılığını bulmalı ya da yaşanmışa, düşünülmüşe, hissedilmişe isabetli göndermeler yapmalı bilgi. Aksi halde anlaması zor, ancak ezberlenebilecek bilgi olurdu bu. Hatta oldu da yıllarca. Yoga'da etkilendiğim onca başlığa önemli bir ilave bu. Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-21296002068462109422013-12-10T19:25:00.000+02:002013-12-10T19:25:57.162+02:00"Severim"ler..<span style="font-family: lucida grande;"><span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><em><strong>Aşağıdaki yazıyı 2007 yılında yazmışım..Çikolata dışında pek bir liste dışı olan yok..Ama ilaveler var epeyce...</strong></em></span></span><br />
<span style="font-family: lucida grande;"><span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><em></em></span></span><br />
<span style="font-family: lucida grande;"><span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><em>Eskiden Leman'da yada Gırgır'da vardı, "severim" listeleri. Çok severdim onları okumayı ve hah bunu ben de seviyorum işte diye sevinirdim. Sevgili </em></span></span><a href="http://emrenindefteri.blogspot.com/"><span style="font-family: lucida grande;"><span style="color: #2288bb; font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><em>Emre</em></span></span></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><em><span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><span style="font-family: lucida grande;"> sobelemiş, fırsattan istifade neleri ve hangi anları severim ben bir bakayım. Tabii çocuklarım, eşim, annem, ailem, evim hepsinin ennn tepesinde:</span><br /><span style="font-family: lucida grande;">-severim listesi yapmayı severim (bu ilk ama şimdiden sevdim)</span><br /><span style="font-family: lucida grande;">-ne soğuk ne de sıcak ama ılık günleri ve her iki bahar mevsimini severim</span></span><span style="font-family: lucida grande;">-merakla beklediğim bir filmin tam başlamadan önceki anını severim</span><br /><span style="font-family: lucida grande;">-sabahları kızarmış ekmek kokusu ve çaydanlıktan gelen fokurtu sesini severim</span><br /><span style="font-family: lucida grande;">-çocuklarımın hiç ummadığım şekilde, yaptığım bir sebze yemeğini yemelerini severim</span><br /><span style="font-family: lucida grande;">-dördümüzden herhangi birimizin masadan kalkmadan yemeği tamamlayabilmemizi severim (hiç olmuş muydu?)</span><br /><span style="font-family: lucida grande;">-haftasonlarını severim</span><br /><span style="font-family: lucida grande;">-haftasonu kahvaltılarını severim</span><br /><span style="font-family: lucida grande;">-taze kahve kokusunu</span> severim<br /><span style="font-family: lucida grande;">-annemle kahve içmeyi severim</span><br /><span style="font-family: lucida grande;">-rengarenk pazarları dolaşmayı, tişört yığınlarını karıştırmayı severim</span><br /><span style="font-family: lucida grande;">-problemsiz geçen bir iş gününü severim</span><br /><span style="font-family: lucida grande;">-özellikle okul önlerinde ama genelde heryerde yayalara yol vermeyi, bey yayaların bu duruma çok şaşırmasını severim</span><br /><span style="font-family: lucida grande;">-gülleri severim</span><br /><span style="font-family: lucida grande;">-çiçeklerimi sulamayı, topraklarını havalandırmayı severim</span><br /><span style="font-family: lucida grande;">-fazla birşey söylememe gerek kalmadan anlaşılmayı severim</span><br /><span style="font-family: lucida grande;">-yeni birşey öğrenmeyi severim</span><br />-hiç görmediğim bir ülkeye gittiğimde uçağın inişinden hemen önceki anları severim<br />-hiç yemediğim bir yemeği sipariş verdikten sonra tabaktaki yemekten ilk çatalı almadan önceki anı severim<br />-yaşamayı severim<br />-şu an olduğum kişi olmayı ve bulunduğum yeri severim<br />-eski arkadaşlarımla karşılaşıp hiç değişmemişsin demelerini duymayı severim<br />-boncukları, çeşitli şıngırtıları, sesli aksesuarları severim<br />-hediye vermeyi severim<br />-pişirdiğim kurabiyenin tadına ilk olarak bakmayı severim<br />-kurabiye kokusunu severim<br />-aylık dergilerimi, tüm işlerim bitmiş, çocuklarım uyumuş, gündüzse kahvem, akşamsa papatya çayım yanımdayken, eklerine hızlıca bakıp, asıl derginin kapağını açıp editörün yazısından başlayıp okumayı, resimlerine bakmayı severim<br />-blog yazmayı, içten ve iyi yürekli insanların olduğunu bilmeyi, onlardan çok şey öğrenmeyi severim <br /><br />Yok duramıyorum, yazdıkça yazıyorum, devam edip okuyucuyu bunaltmayayım. Diğerlerini, aynı konuya denk gelindiğinde, bir dahaki sobe turuna saklayayım en iyisi. Çikolatayı sevdiğimden bahsetmiş miydim?</span></em> </span>Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-76043761762171552892013-09-26T21:00:00.003+03:002013-12-10T19:11:48.060+02:00Hayatta Farklı Satırbaşları VardırHoşgeldin <a href="http://atolye7renk.blogspot.com/">Annelog Atölye..</a>Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-77578562292626129882012-08-08T13:53:00.000+03:002012-08-08T13:53:07.538+03:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi99znt0yJaMV9f18AMlLj53RK0Ef_BMaGLUGt_5Q4GvuovBUEz6ejska7oMj0xKOrJyXCRkHlHReC2bAfMiveIWRMzmmbap75SmKBxUeFqkS4CSTwBRfwREDU3MlJAvGICHTWb8Q/s1600/IMG_0422.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi99znt0yJaMV9f18AMlLj53RK0Ef_BMaGLUGt_5Q4GvuovBUEz6ejska7oMj0xKOrJyXCRkHlHReC2bAfMiveIWRMzmmbap75SmKBxUeFqkS4CSTwBRfwREDU3MlJAvGICHTWb8Q/s320/IMG_0422.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Bu yaz bahçeden bol bol biber, domates, patlıcan, nane, maydanoz, erik ve badem yedik. Su kabakları epey büyüdü ama biz İstanbul'a dönmeden kuruyamayacaklar. Çocukların kabak boyama projeleri seneye kaldı. Asmalar üzüm salkımlarıyla doluydu epeydir ama tatlanmak için biraz nazlanıyorlar sanki. Reyhan ve fesleğen kokuları baş döndürücü. Bodur elma ağaçlarının üzerleri elma dolu ama henüz tatlarına bakmak için erken. Beklemek gerek. Şeftali ağacı ise gururla taşıyor bir tanecik şeftalisini üzerinde. Yerini sevmedi belki. Ama kimseyi kırmamak için yine de meyvesini verdi. Salatalıklar da isteksiz bu yaz. Geçen sene, ertesi güne büyüyorlar ve çocukların kapışmalarına epey bir dayanıyorlardı. Havuçlarda fena değiller. Toprak ne şaşırtıcı, ne muhteşem! Bu yaz annemin bahçesi nefis olmuş, tüm emeklerin karşılığını vermiş, bize de bu rengarenk mücevherlerin tadına bolca bakmak düştü. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
Blogger da epey değişmiş, biraz kurcayayım bakayım.</div>Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-8239518246272706762012-01-23T22:14:00.006+02:002012-01-23T23:08:41.220+02:00Beyaz DuvarlarBeyaz duvarların beni neden bu kadar etkilediğini bilmiyorum. Ama ne zaman bir dergide duvarları bembeyaz, pencereleri sonuna kadar açık, belki belli belirsiz bir esintinin elinde hafifçe kımıldayan perdeleri ve illaki bir bahçeye açılan veranda kapısı olan bir ev fotoğrafı görsem, dakikalarca burada kalıp, içinde kimlerin yaşadığını bilmediğim bu mekandan bir türlü ayrılmak istemiyorum. Hele bu duvarlara rengarenk yastıklar, fazla ben burdayım demeyen bir kilim, rahat ve açık renk koltuklar, bir kitaplık eşlik ediyorsa, bir de bahçenin görebildiğim kadarında ayakları beyaz, işlemeli keten örtülü, ferforje bir masanın üzerinde sarı, turuncu ve kırmızı iri çiçeklerin olduğu bir vazo da varsa, mekan benim için daha da çekici olur. Zaman, akşamüstü ya da sabahın henüz sıcak inmemiş saatleridir. Etrafta yalınayak gezinilir, veranda biraz önce yıkanmış, serin, tertemiz, işil ışıldır. Hafif bir müzik de çalabilir ama çok gerekli değildir. İllaki limon kokusu olmalıdır. Akşam ise melisalar parfümleriyle baş döndürmelidir. <br />Beyaz boyalı duvarlar ferahlık, açıklık, kesintisizlik hissi veriyorlar bana. Bu yüzden etkileniyorum sanırım. Önünde, yanında, üstünde her ne varsa, olduğu gibi ve apaçık ve kendisi gibi görmemizi sağlıyor beyaz duvarlar. Herhangi bir dekorasyon oyununa gelmeden, kusur saklamadan ya da dedorun bir parçası olmadan, en ana satıh oluveriyorlar. Neyse o. Güven veriyor. Türlü oyunlara da izin veriyor. Her renkle kullanım serbest. Üç ana rengin birleşimi olduğundan sebep, her türlü rengi içinde barındırıp, uyum sağlayabiliyor yavru renklere. Anaç da yani. En çok toprak rengi ve tonlarıyla, bir de göyüzünün hertürlü rengiyle yakışıyorlar birbirlerine sanki.<br />Çocukluğumdan kalma bir histir belki. Çok hoşuma gidiyor işte.Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-69720718973396886152012-01-16T10:05:00.004+02:002012-01-16T10:14:38.613+02:00Yemek<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1CGdQjHV75JChvtk3EJSWNfFYPMBWgmE5X2UIy9dSIuZw8bulI-ZTfTucs5-aNy0BK4RgtWJDjOKLPcraEWj4XzXegGXQEb7hoGlq5z7FkXp5m4zCmAu_d5uXHZXcppmMSgCpuQ/s1600/245278b.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 175px; height: 279px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1CGdQjHV75JChvtk3EJSWNfFYPMBWgmE5X2UIy9dSIuZw8bulI-ZTfTucs5-aNy0BK4RgtWJDjOKLPcraEWj4XzXegGXQEb7hoGlq5z7FkXp5m4zCmAu_d5uXHZXcppmMSgCpuQ/s320/245278b.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5698139108105304498" /></a><br /><br /><a href="http://www.pandora.com.tr/urun/yemek/245278">Bu</a> kitabı okuyorum şu ara. Çok eğlenceli, samimi ve gerekli. Ne yediğimiz ve nasıl yediğimizle ilgili. Sohbet sofraları, ziyafet beklentileri, açlık ve tokluk halleri, doygunluğun tatlı rehaveti ve bazen hayal kırıklıkları ile ilgili. <br />Pek beğendim.Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18871264.post-40252803838965914642012-01-06T11:56:00.004+02:002012-01-06T13:46:49.291+02:00Yani..Yeni senenin hızla başlayıp, bir de üstüne 6. gününe bile gelmiş olması, kışı da atlatırız artık hissi uyandırıyor bende. Hastalık, aksırık, tıksırık, kusma ve benzeri sağlıksızlık halleri moral bozucu olsa da, kışın ardından bahar geliyordu değil mi? Hertürlü bağışıklık desteğine devam. <br />Dün, İçinde Yaşadığım Deri filmine gittim. Onca aksiyon filmi varken, hoş bir seyirlik filmler varken rahatsız edici olanı neden seçtim? Yok, çok da rahatsız olmadım, filmdeki özgün fikirler ilgimi bile çekti. Banderas'a saygı duydum. Tüm oyuncular şahaneydi. Asıl alkış yönetmene olmalı tabii. Yine de Görevimiz Tehlike daha iyi bir seçim olurdu. Bu akşam kızım tiyatroya, biz ise sinemaya gidiyoruz. Şerlok Holmz, bekle bizi geliyoruz. <br />Bugün, ikinci kez aşure yaptım. Evet, evet! Hiç de korktuğum gibi zor değilmiş ve ikincisinde tarife bile bakmayıp, ben oldum artık, göz kararı bile yaparım aşureyi havalarındaydım. Aşure yapmanın bu kadar hoş bir his olduğunu bilmiyordum doğrusu. Site hayatında kimse kimseyi tanımaz hallerinde aşure dağıtan pek olmuyor. Ama dün, beni aşure dağıtırken görmüş ve canı çekmiş bir komşu(m), aşure yapıp getirmiş. Ben dördüncü katta oturuyorum, sizi görmüştüm de, canım çok çekmişti diye çat kapı aşure getirdi. İsmini de söyledi ama anlayamadım, sadece çok canayakın biri idi ve sanırım yeni bir komşum oldu. Bir bardak buğdaydan, biraz fasulye ve nohuttan, mis gibi sakız ve portakal rendesinden, dağlar kadar, tabak tabak tatlılar çıkması tek kelime ile büyüleyici. Hele üzerini süslemek..Önce biraz kabuklaşmasını bekleyip, süslemelerin ağırlığını taşıyacak kıvama gelmesi yüzeyin, sonra sırayla, keyifle, artık evde ne varsa, kavrulmuş susam, dolmalık fıstık, ceviz, kuru dut, badem, fındık, minik minik kesilmiş hurma ve incir, kuru kara üzüm ve mücevher gibi ışıl ışıl nar taneleri. Nefis bir görüntü. Bu kadar karman çorman lezzetin biraraya gelip kendine has bir tad yaratması da ayrı bir şaşırtıcı durum benim için. Aşure ayı bitti galiba ama arada sırada yapamazsın diye bir kural yok iyi ki. İşin başka bir boyutu da, aynı malzemelerle ve belki de aynı sıra ile yapılsa da, herkesin yaptığı aşurenin farklı olması. Hayat gibi. Malzemelerle ne yapacağımız ve ortaya lezzetli birşeylerin çıkıp çıkmayacağı kişiden kişiye değişiyor. Şans, tecrübe, istek, yetenek, çalışma, azim, merak, yardımlaşma, deneme yanılma, yanılıp yılmama..Hepsi de etkili sonuca. Aşureden nereye geldik? Burdan nereye gideriz? Kim bilebilir ki.<br />Yani, şaşırmaya devam.Annelog Atölyehttp://www.blogger.com/profile/08286260564283262375noreply@blogger.com0