Pazar, Mayıs 25, 2014

Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi


Böyle bir gün olmuş mudur tarihte diye merak ediyorum..
Güzel Sanatlar ödevi için bir tiyatro oyunu izleyip hakkındaki görüşlerimizi yazmamız gerekiyordu.  Saati ve yeri bize en uygun olan oyun, Caddebostan Kültür Merkezi'ndeki, Sumru Yavrucuk'un bedenlendirdiği "Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi" idi.  Oyun saatini beklerken iki ayrı resim sergisi gezme fırsatı bulmak ise keyifli bir sürpriz oldu benim için.  Oyunla ilgili şunları yazmışım ödeve:

Toplumumuzda görmezden gelinen, birer birey, birer insan oldukları unutulan, hor görülen, hem bedenen hem de ruhen şiddet gören bir kesim olan transseksüellerin hayatına bir bakış olan oyunda, Umut karakteri üzerinden, yabancısı olduğumuz, aslında toplumdaki kimlikleri de sorgulamamıza, sonuca bakıp süreci yok saymamıza ve başımızı diğer yöne çevirmemize de göndermelerin yapıldığı, bir dünya ile karşılaşıyoruz.  Arz ve talep diyor Umut.  Pırıltılı giysiler içinde, en temel ihtiyacından yoksun bırakılmış bir halde sahnede karşımızda duruyor.  Annesini yıllardır hergün telefonla arıyor ve uzun uzun konuşuyor.  Telefonun diğer ucundan hiç ses gelmemesine rağmen, sadece anlatıyor.  Sessizlik de olsa bulduğu, kendi özü ile ilgili biricik bağı da koparmak istemiyor, annesinin sessizliğine tutunuyor. Hepimiz gibi sevilmek istiyor.  “İnsanın ruhu annesidir” diyor.  Ses vermese de, bir zamanlar kokusunu içine çektiği, şefkatle kabul gördüğü çocukluğuyla tek bağ bu tek yönlü görüşmeler. 

Yaşadıklarından kesitler var her bir anlattığı hikayede.  Yabancısı olduğumuz bu dünyanın terimleri de farklı.  Gizli kodları var sanki.  Raconu var.  Ama herşeye rağmen inadına özgürlük, inadına direniş var.  Hor gördüklerimiz her kim ise, yaratıcıları,besleyicileri talep edenleri, yardım eli uzatmayanları bizleriz.  İnsanlık onurunun herkese bahşedildiğini, kimsenin kimseyi ayıplama, küçümseme hakkı olmadığını unuttuğumuzu hatırlatıyor bize oyun.  Sumru Yavrucuk, tek kişi ile kalabalık bir sahne yaratıyor.  Düşündürüyor, ağlatıyor, hatırlatıyor.  Duymak, görmek ve hissetmek isteyene..   

Bu kadar..  

Pazartesi, Mayıs 12, 2014

...


Dün..Yaşadığım..En özel..Anneler Günü..Hatta..En özel..Gündü..Artık genç bir kızın annesi olarak; dün bana yazdığı notları okumak, sözleriyle taçlanmak, kardeşiyle birlikte bana sarılmaları, tarifi zor, unutulması imkansız anlar yaşattı bana.  Gözlerimin önünde gelişen serpilen rengarenk narin ama güçlü bir fidan gibi yetişmesini izliyorum.  Bazen karıştırıyorum, o mu beni büyütüyor, ben mi onu diye.  Şükredebilmenin tüm güzelliğini, iç ferahlığını, huzurunu, sakinliğini öğretiyor bana.  Benim için söyledikleri, kendi iç ışığının hüzmeleri. Seni seviyorum demek anlamsızlaşıyor, yetmiyor anlatmaya, göğüs kafesimden taşıyor yaşattıkların.  İyi ki birbirimizi bulmuşuz, iyi ki benim kızım olmuşsun..Sonsuz teşekkürler sana.  

Pazartesi, Mayıs 05, 2014

Taşlar


Felsefe finalleri yaklaşıyor hızla.  Ay sonuna kadar dersleri toparlamam, tekrar için de vakit ayırmam gerek.  Güzel sanatlar ödevi için bir tiyatro oyunu görüp, rapor halinde izlenimlerimi yazmam gerekiyor.  Önerisi olan?

Taşlar mı? Bana sıcacık, uçsuz bucaksız bir sahilden hatıra olmaları sebebiyle burdalar.  Gözlerimi kapatıp, güneşi yüzümde, sıcacık taşları ayaklarımın altında hissettiğim anın, kısa yoldan anımsatıcıları onlar.