Cuma, Mart 31, 2006

İspanyol Gecemizden Notlar

Neşeli'cim detaylarını anlatmış ama, birkaç ilave yapmadan edemeyeceğim.
Çıtırlar süperdi bi kere. Fırfırlı dönen eteklerle danseden ablalardan bahsetmiştim ben bizim hatuna, pek sevinmişti. İki çiftin dansettikleri azıcık zamanda bile ilgiyle izledi. Boğaziçi Oda Orkestra'sı muhteşemdi ancak yine de, çıtırların kendi aralarında zaman zaman kikirdemelerini engelleyemedi. Bu tip konserlerde, mümkünse bir anne bir çıtır bir anne bir çıtır şeklinde bir oturma düzeni tercih edilmeli. Bir ara "Anne nece çalıyorlar, İspanyolca mı?" demesi, beni de tabiri yerindeyse koparttı.
Konser arasında, istersen çıkalım, bu kadar yeterli gibi dedim. İstemedi. Kalalım dedi. İkinci yarının sonlarında tam sıkıldım demeye başlamıştı ki, dansçılar tekrar sahnede göründüler de ilgisi canlandı. Beğendin mi diye sordum. Elinin beş parmağını da açarak eh işte işareti yaptı. Yine de çok keyifliydi. Dün akşam bizim kızlar da bana, yarın için doğum günü hediyesi alıp, süpriz yaptılar. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Siz bi tanesiniz kızlar! Hem hediyem için hem de konser organizasyonu için tekrar tekrar teşekkürler!

Perşembe, Mart 30, 2006

Bir İlk

Bu akşam bir ilki gerçekleştireceğiz kızımla. Anneler ve kızlar şeklinde bir grup olarak Sabancı Gösteri Merkezindeki İspanyol Gecesi'ne gideceğiz. Sevgili Neşeli'nin süper organizasyonu sayesinde biz de geri kalmıyoruz böyle şeylerden. Oğluşum da azıcık daha büyümüş olsaydı da, o da gelebilseydi babasıyla. Ama, şu an bunun için çooook erken. Beyler yine evde kalacaklar bu durumda. Biz de ilk defa kız kıza böyle bir akşam geçireceğiz. Tüm ilgi ve özeninin babasında toplandığı şu günlerde, benim biraz puan toplayabilmem için iyi bir fırsat. Umarım beğenir de planlarım suya düşmez.
Bu arada oğlumda da bariz bir bana düşkünlük var ki, insanı mest ediyor. "Seni Seviyorum" diyorum uyuturken, anlıyor ve boynuma sıkı sıkı sarılıyor. Ne zaman öğrendi söylediğimin anlamını bilmiyorum. Sadece bu anları beyin kıvrımlarıma kazımaya çalışıyorum. Bu akşam görüşemeyeceğiz, erken çıkmamız lazım. Şimdiden az göreceğimi bildiğim için özlüyorum.
Bakalım bizim çıtır kızlar gösteriyi beğenecekler mi? En azından bu yaşta böyle bir hatıraları olacak. Yanlış hatırlamıyorsam, ben, ilk kez canlı olarak göreceğim İspanyol Dansını. Üniversitede Tango Passion'a gitmiştim. O kadar. Bizimkiler 6 yaşında ve biraz sıkılsalar bile, onlar için eminim unutulmaz bir deneyim olacak.

Pazartesi, Mart 27, 2006

Küçük Mavi Balık

Yüzme, sağlık bir yana, güvenlik için bilinmesi, su üstünde kalmaktan öte öğrenilmesi gereken bir spor bence.
Cumartesi günü ilk yüzme dersimize gittik kızımla. Belediyenin spor salonunda sürekli, her yaşa yüzme dersleri var. Bize de çok yakın olduğu için, bu fırsatı değerlendirelim dedik.
Elimizde tahlil kağıtlarımız ve vesikalık resimlerimizle kızımın kaydını yaptırıp, bir önceki dersin bitmesini bekledik bir süre. Küçük yüzündeki korku her halinden belliydi. Bir iki kez geri dönelim, yarın geliriz diye deneme yaptıktan sonra, kararlılığımı görüp vazgeçti. Sessizce bekledi.
Soyunma odasındaki kabinde mayosunu giydirirken zar zor duyulacak bir sesle "Anne, korkuyorum" dedi. Öleceğim sandım o anda. Sesimin titrediğini farkettirmemeye çalışarak, "Biliyorum canım, ben de yeni başlayacağım ve bilmediğim işlerden önce korkarım. Zamanla alıştıkça korkum geçer. Bakalım neler olacak göreceğiz" dedim.
Yeni ve henüz bilmediği herşeyde ilk adımı atması her zaman çok zor oldu. Kendini koyvermesi ve o bilmediği işi yapıvermesi hep vakit aldı. İki yaz önce havuza ayaklarını sokmaya alışmıştı. Hatta sonra çocuk havuzuna inip, beline gelen suda oynamaya başlamıştı. Geçen yaz da, simitle yüzer hale geldi. Bu sene de, artık tamam yüzme öğrenmelisin dedik. Ve spor salonuna geldik.
50-60 kişilik, irili ufaklı çocukların arasında pembe bonesi başında, öylece bir kenarda durdu önce. Havuz etrafındaki ısınma turlarına ve sonraki ısınma hareketlerinin hiç birine katılmadı. Havlusuna sıkı sıkı sarılıp bekledi.
Bu arada, tribünde yerinde rahat duramayan ben de, yüzünü seçmeye çalışarak, her hareketini izliyor ve acaba katılacak mı diye merak ve endişe içinde bekliyordum. Isınma hareketleri bitince, çocuklar havlu ve terliklerini kapıp duş almak üzere soyunma odalarına dönmeye başladıklarında, korktuğum oldu ve ağlamaya başladığını gördüm. Yüzme eğitmeni ablaya yaklaşıp derdini anlatmaya çalıştığını gördükçe, tribün korkuluklarının üzerinden fırlayıp, kendimi olimpik havuzun diğer tarafına atmamak için zor tuttum. Eğitmen abla oldukça sert. Gözyaşlarına prim vermedi ve sırtından hafifçe itekleyerek, soyunma odasına götürdü kızımı. O anda, yanımda oturan ve hop hop zıpladığımı gören hanım "Hiç karışmayın, yoksa alışamaz " dedi. Ben de "Evet görünmeyeyim,değil mi?" dedim. Sanki kafamın içinde bir sarkaç vardı ve katı olmakla kendini koyvermek arasında gidip geliyordu. Oturdum. Beklemeye başladım.
Duşunu alan çocuklar, yaş gruplarına göre kendi eğitmenlerinin yanlarına birer birer koşarlarken, ayaklarını sürüyerek ve ağlayarak havlusuna sarılmış halde geri geldi hatunum. Bu sırada iki tırnağımı kemirmiştim. Diğerlerini kurtardım neyse ki.
Yeni başlayanlar grubu, çocuk havuzuna girmişti bile. En sona kalmıştı ve eğitmeni çağırıyordu. Nihayet suya girdi. Bundan sonrası kolay olur dedim içimden. Uzaktan seçebildiğim kadarıyla artık ağlamıyordu. Grupla birlikte, eğitmenin söylediklerini yapıyordu teker teker. Ben de rahat bir soluk alıp, arkama yaslandım. Bir dahaki sefere, yanımda kahve getireyim diye bile düşündüm.
Bir süre sonra dönüp bana el sallamaya bile başladı. Gülümsüyordu ve eğlendiği her halinden belliydi. Eşiği geçmiştik.
Ders bittiğinde yüzünde heyecan vardı. Sevmişti olanları. Demek ki bir sonra ki ders daha iyi olacak diye düşünürken, soyunma odasında olmadığını farkettim. Eğitmen dahil herkes gelmişti havuzdan ancak bizimki yoktu! Endişe duyargaları daha yeni sakinleşmiş ben, panik halinde koridorlarda dolaşıp adını bağırmaya başladım. Eğitmeni, yolunu şaşırıp başka kapıdan girdi herhalde dedi. Bir de erkek bölümüne bakmalıydım. Oraya doğru koştum ki, pembe havlusuna sarılı, mavi mayolu balığım beni arar halde ve nereye geldiğini bilmez gözlerle giyinip soyunan oğlanların arasından bakıyor.
Seslendim. "Anne eşyalarım nerde?" dedi ben ona sıkı sıkı sarılırken.
Bundan sonrası güle oynaya, duş, giyinme ve saç kurutna faslı idi. Sevdiğini ve yarın gelmek istediğini söyledi.
İkimiz de çok korktuk ama atlattık. Pazar günü çok daha iyi geçti. Havuzun içinden tribüne bana laf yetiştirmeye ve arkadaşlarıyla birbirlerine su atmaca oynamaya bile başladı.
Ben de bu kez arkama yaslanıp kahvemi içtim.
Sadece, anneler için bone takma kursu var mı diye salondakilere soracaktım. Unuttum. Bir dahaki haftaya artık...

Cuma, Mart 24, 2006

Müsait Değilim!


Okuldan üzgün gelmiş kendileri.

Telefona çağırdım, sesini duyayım, nasıldı günün, iyi misin diyeyim istedim. Hergün yaptığım gibi. Müsait değilmiş! Eve gelince konuşurmuşuz.
Öğretmeni çok kızmış arkadaşlarına ve bir daha gelmeyeceğim demiş. Bizim hatun da dünden beri, acaba gerçekten gelmez mi diye düşünüyor. Hatta bu sabah, okula gitmesem, öğretmenim de yok zaten dedi. Çok etkilenmiş. Birilerinin üzülmesine hiç dayanamaz. Öğretmenine de çok değer veriyor ve üzülsün istemiyor.
Pazartesi'ye kadar toparlar umarım.

Tabii ben bu arada, telefonla görüşemediğimle kaldım. Bir saat sonra evde olacağım, bakalım bu kez müsait olacak mı?

Perşembe, Mart 23, 2006

Yok yok yaşlanmışız!

Dün, henüz mezun olmamış ama bitirmeye de birkaç dersi kalmış bir gemi inşa öğrencisiyle, iş görüşmesi yaptık. Ufak tefek kıpır kıpır bir çocuk. Saçlar dimdik ve jöleli. Konuşmaya başladık. Rahatlığı beni çok şaşıttı, sorduğumuz sorulara o kadar rahat ve doğal cevap verdi ki, ister istemez ilk iş görüşmem aklıma geldi.
Ne kadar utanıp sıkılmıştım, onu hatırladım. İki lafı biraraya getirememiştim galiba. Şöyle gerine gerine ideallerimden, ne yapmak istediğimden, görev verilirse çok çalışabileceğimden, hangi işleri yapmaktan hoşlanabileceğimden bahsetmek şöyle dursun, sanırım aklımdan bile geçmemişti. Bir de korkuyordum.
Zamane gençleri çok daha rahatlar. Kendilerinden eminler. Şunları şunları yaptım, ilerde de bunlar bunlar olsun istiyorum diyebiliyorlar.
Çok hoşuma gitti de, kuşak farkını hissettim bir anda. Hiç şikayetçi değilim ama yaşlandığımı da bu kadar net farketmemiştim.

Salı, Mart 21, 2006

Uzuuuuuuun bir anket!

Sevgili Mrsucar sobelemiş. Ben de cevapladım.
rumuz/takma adınız: annelog
doğumgününüz: 01.04.1973
hiç öpüştünüz mü: nasıl soru şimdi bu?
Hiç koca bir kutu " oreos" yediniz mi? O da ne? dediğime göre sorunun cevabı hayır
Hiç sahneye çıktınız mı? Ortaokuldayken evet
Hiç araba kazası yaptınız mı? ufak bi tane evet
Hayatınızda Eiffel Kulesi'ne gittiniz mi? henüz hayır
En sevdiğiniz şampuan? neden sordunuz
En sevdiğiniz sabun? neden sordunuz
En sevdiğiniz renk nedir peki? kendini kırmızıya yakın hisseden koyu pembe, bir de yanyana mor ve yeşil, yine yanyana camgöbeği mavi ve kahverengi. Ama yanyana olacaklar, bu önemli!
En sevdiğiniz gün efendim? Cuma akşamı tabii ki
En sevdiğiniz gece? Yukarı bakınız
En sevdiğiniz müzik grubu? Hmmm, uzun zamandır özel bir müzik grubu seviyor değilim.
En sevdiğiniz reklam? Dans eden araba, süper! Bi de basket sahasına havuzmuş gibi atlayan çocuklar var, o da çok iyi bence.
Erkek arkadaşınız var mı? Tabii ki.
Birisinden hoşlanıyor musunuz? Tabii ki.
En iyi arkadaşınız var mı? Tabii ki.
Telefonunuzda hızlı arama tuşlarında sevdiğiniz arkadaşlarınızı sıralıyor musunuz? Yoo.
En komik arkadaşınız kim? Evren, çok güldürür beni, komiktir.
En çok hangi arkadaşınızla alışverişe gidersiniz?Annemle
En çok kime mail yazarsınız? Çalıştığım firmalara
En eski arkadaşınız kim? hmm, Hüloş galiba. Di mi Hülooş?

En gürültücü arkadaşınız kim? Çocuklarım:)
En çekingen arkadaşınız kim? Oğluşum, bazen:)
Ailesini en iyi tanıdığınız arkadaşınız kim? Nasıl derecelendireyim şimdi??
En çok hangi arkadaşınızdan öneri alırsınız? Ebruş'tan
Hangi arkadaşınız bütün sırlarınızı biliyor? Sırrım yok ki.
En çok kimden anketler alıyorsunuz? Mrsucar'daaan!!!
Hangi arkadaşınızı kıskanırsınız?Orta 1'de Fulya diye bir kankim vardı, bi keresinde benim asla inemeyeceğim kadar eğimli bir tepeden aşağı erkeklerle yarışmak için inmişti ve yukarı çıkmıştı. Çok kıskanmıştım. Aynı gün ben başka bir tepeden aşağı yuvarlanmıştım:(
Kimle ağlarsınız? Farketmez, kim müsaitse onunla beraber ağlarım. Ne biçim soru bu?
Sürekli kullandığınız bir cümle/söz var mıdır, nedir? Dikkat etmedim ki hiç. Bir dinleyeyim kendimi.
Son 24 saatte....
ağladınız mı? Hayır
birisine yardım ettiniz mi? Biraz önce bir iş görüşmesinde, gelen kızcağıza galiba yardım etmiş oldum
gazetede bir şeyi incelediniz mi? Hayır
saçınızı kestiniz mi? Hayır
etek giydiniz mi? Hayır
kravat taktınız mı? Hayır
birisine kötü davrandınız mı? Hayır
birisiyle alaycı konuştunuz mu? Soruları cevaplarken biraz alay oluyor tabii şu an
yürüyüşe çıktınız mı? Masamdan diğer odaya
sinemaya gittiniz mi? Hayır
öpüştünüz mü peki? Sorunun amacı nedir?

dudaktan mı? Sorunun amacı nedir?
kendinizi aptal hissettiniz mi? Hayır, ama süper akıllı da hissetmedim
"Seni seviyorum," dediniz mi? Evet
mektup yazdınız mı? Blog sayılıyor mu?
sınava girdiniz mi? Bu anket sayılıyor mu?
bir şeyin üstesinden geldiniz mi? Evet, yüklüce bir sipariş aldım, bence bu sayılmalı
yeni birisiyle tanıştınız mı? Hayır
günlüğünüze yazdınız mı? Evet
en sevdiğiniz filmi izlediniz mi? Hayır
hoşlandığınız biriyle konuştunuz mu? Evet
birisine hediye verdiniz mi? Hayır
birisini özlediniz mi? Evet
kucaklaştınız mı? Evet
kavga ettiniz mi? Hayır
arkadaşınızla kavga ettiniz mi? Hayır
bir şeyden korktunuz mu? Evet

en son ne zaman duş aldınız? İki gün önce de, niye sordunuz
gece yemek yediniz mi ? yok yemem
şu anda ne giyiyorsunuz? venedik karnaval kıyafetlerimi

yorgun musunuz?yok henüz değilim
mutlu musunuz? özellikle hayır ama mutsuz da değilim, sorulardan bunaldım ama!!
pijama mı giyiyorsunuz? Niçin sordunuz?
yatarkenyemek yiyor musunuz? hayır
birisiyle online konuşuyor musunuz ?evet

bu anketin bitmesine hazır mısınız?taaa başından beri hazırım
bu anketi ne zamandır yapıyosunuz?bilmem, hatırlayamıyorum bile
en sevdiğiniz sandviç? Daha önce böyle bir şeye kafa yormadım, bir düşüneyim
kahve mi sıcak çikolata mı? Kahve
sıcak mı soğuk mu? İklimse ılık, kahve ise sıcak, dondurma ise soğuk. Ne demek şimdi bu?
küçük mü büyük mü? Duruma göre değişir, nerden bileyim şimdi
nasıl bir hava? Ilık demiştim
dantel mi saten mi? Farketmez, ne için soruluyor bilmiyorum ki
eski mi yeni mi? Ortaya karışık
orası mı burası? Burası


Ohh, bitti! Anket sorularını hazırlayan arkadaş, bir zahmet sonuçları da bildirsen de, neden cevaplıyoruz bunları, nedir profilimiz, toplumun yüzde kaçlık dilimindeki neyin hedefi kitleyiz bilsek.

Resimleri Sildim

Sevgili Biyonik uyarmış ve Taurus'un yazısından bahsetmiş. Hayatta aklıma böyle şeyler olacağı gelmezdi. Risk almaya ve acaba diye kabus görmeye gerek yok. Çocukların tüm resimlerini kaldırdım. Bundan sonra kenarlarından kıyılarından resimler çekeceğim blog için.
Dünya bu kadar mı kirlenmiş? İnanılır gibi değil!

Pazartesi, Mart 20, 2006

Başardık!

Cumartesi saat 11 matinesine gitmeyi başardık!

Doğrusunu söylemek gerekirse o kadar zor olmadı. 10 yıldır ilk defa birkaç aydır Cumartesi'leri çalışmıyorum. Eşim de işlerini ayarlayınca, sinemayı sinema salonunda izleme ayrıcalığını (!) biz de yaşadık. Mısır pörtlekleri de nefisti. Ön koltuktakilerin kafası ekranı kapatmıyordu ve film güzeldi. Daha ne olsun...

Syriana ile ilgili ufak bir not: Hani filmler bittikten sonra bir yazı çıkar ve der ki "gördüğünüz kişi ve olayların gerçek hayatla ilgisi yoktur, benzerlikler tesadüftür". Bu filmden sonra da aynı yazı çıktı. Çok güldük bunu okuyunca.

Bir sonraki hedefimiz Nisan ayında Vaşovski kardeşlerin filmi. Şimdiden sabırsızlanıyorum.

Çarşamba, Mart 15, 2006

Kek Anne

Bir darbe daha aldım. Alıştım aslında bu duruma ama, yine de hafif (!) bir burukluk da olmuyor değil...

Ufaklık uyuduktan bir saat sonra yatıyor kızım. Arada kalan bu süre sadece ona ve onunla ilgili şeylere ait her zaman. Bazen kulaktan kulağa, bebek konuşturmaca gibi oyunlar oynuyoruz. Ya da sadece öylece oturup televizyon seyrediyoruz. Bir de ikimiz birlikte kek yapıyoruz. Daha doğrusu, ben tariften gerekli malzemeleri okuyorum veya unu su bardağına koymasına yardım ediyorum, gerisini kendi yapıyor. O sırada sohbet ediyoruz. Ben aşçı yamağı şeklinde kendisine malzeme yetiştirmeye çalışırken, o da kabın içindekileri karıştırmaya uğraşıyor. Sadece kakaolu veya çikolatalı kek sevdiği için pek fazla çeşit çıkmıyor ve sonuç da sürpriz değil. Ancak, tüm bu uğraş öyle keyifli ki, ikimiz de öyle hoşlanıyoruz ki bundan, tarifi mümkün değil.
Geçen akşam yine nefis çikolatalı kekimizi yaptık birlikte. Herşey harika. Ertesi sabah oldu. Odasının önünden geçiyorum ve şunları duyuyorum: "Babacım, keki sadece senin için yaptım!"
Yok kabullendim de, ben de bir şekilde konuya dahil olduğumu sanıyordum.
Aşçı yamaklığına devam...

Pazartesi, Mart 13, 2006

Çay Töreni

Bu ayki Focus dergisinde ilginç birşey okuduk.
Japonların ünlü çay törenlerinin uzun sürdüğünü ve belirli kuralları olduğunu biliyorduk. Ama bilmediğimiz ve yeni öğrendiğimiz, bu törenlerde misafir ve evsahibinin birbirlerine, bir daha hiç görüşemeyeceklermiş gibi davranmaları oldu. Dört saat kadar süren törende tek ilgilenilenin çay servisi olduğunu sanırdım. Değilmiş.
Bir de Japon çocukları, bu törenler sırasında nerede oluyorlar veya gelen misafirler çocuklarını getirmemiş mi oluyorlar merak ediyorum. Çünkü, bizi düşünüyorum. Değil tören yapmak, bazen ne yiyip içtiğimi bile hatırlamaz halde bir koşuşturma içinde oluyoruz. İki arada bir derede sohbet edilebilirse ne ala. Ama bir de denk gelip de ufaklıklar aynı anda uyumuş, büyükler de babalarla birlikte parka gitmişse, o arada içilen kahvenin tadına doyum olmuyor. İşte asıl tören bu.

Salı, Mart 07, 2006

Öğlen Yemeği

Uzun zamandır bu kadar gülmemiştim.
Bugün, öğlen yemeğinde kızlarla buluştuk. Geçen yıl çocuklarımız aynı sınıftalardı. O gün bugündür, biz de çocuklarımız da kopmadık birbirimizden.
Dedikodulu, rejimli, esprili, bol tatlılı bir yemekti. Etrafta çocuklar olmadan birarada olmak biraz tuhafımıza gitti önce ama çabucak adapte olduk. Her ay bu şekilde toplanacağız, kız kıza.
Şiddetle tavsiye edilir.

4'ler

Sevgili Sevilay 4'ler konusunda beni sobelemiş. Hemen yazıyorum:

Yaşadığım 4 Yer
-Tuzla/İstanbul (geç buldum çabuk alıştım)
-Yalıkavak/Bodrum
(her yaz istisnasız, baba evim)
-İzmir/Bornova ve Çapa/İstanbul (çoook eskiden çocukken)

-Elazığ (çoook eskiden birazcık büyümüşken)

Tatil İçin Gittiğim 4 Yer
-Yalıkavak/Bodrum (çok az görüşebildiğim uzak sevgilim)
-Bozcaada
(ah o şarap kokan sokaklar ve kale dibindeki çay bahçelerinde çekirdek yemek)
-Halfeti/Urfa (yıllaaaar önce gitmiştim, hala unutamam, artık görme şansım da yok)

-Eşimle Ege ve Akdeniz turu yapmıştık bir kez. Arabayla tamamen plansız. Nefisti. Cunda'yı, Kekovayı ve Patara'yı çoook sevmiştik.

(Tekrar Tekrar?) İzleyebileceğim 4 Film
Bir sonraki sahnede ne olacağını bilince pek heyecan duymuyorum. Ama yine de 1'den fazla kez seyredebileceğim filmler var.
-Bram Stoke'un Drakula'sı (yok korku filmi değil)
-Tarantino'nun Hero'su (yeni keşfettim sayılır)
-Yılanların Öcü (oyuncuların hiçbiri oyuncu gibi değildi, gerçekti)
-Pink Floyd The Wall (Lisede seyredip bir süre kendime gelememiştim. Şimdi seyretsem aynı etkiyi yapar mı merak ediyorum doğrusu)
Daha çok var ama 4 kuralını bozmayayım.

En Sevdiğim 4 TV Programı
-Discovery'de(ydi galiba) Mega Yapılar
-Aliye
-Denk gelirse ve çocuklar uyumuşsa Seinfeld.
-Artık, denk gelirse ve çocuklar uyumuşsa, Prison Break. Cnbc-e'de.
Genelde film seyrediyoruz yine de.

Yaptığım 4 İş
-Üniversiteden mezun olana kadar; resepsiyonislik, turizm acentası bilet satışı, garsonluk, fuarlarda stand hostesliği ve danışma görevlisi, marketlerde promosyon dağıtımı, anketörlük, konferanslarda ve bazen otellerdeki zengin düğünlerinde yer göstericilik hoşgeldiniz deyicilik, bir mobilyacıda pazar brunchlarında servis yapıcılık (tuhaf ama gerçek). Hatta hatta, bir klipte ve çarkıfelek ramazan programında folklör kıyafetleriyle tiviye çıkmışlığım bile var. İngilizce ders de vermiştim ama o kadar yeteneksizim ki öğretme konusunda, devam ettiremedim.
-Mezun olur olmaz; eski rus tankerlerinin havuzlanmaları ve tüm tamir işlerinin organizasyonu, taşaronlara iş dağıtımı ve hakedişler. Gemi sahipleriyle hesap kapama işleri. Ordan, ihale dosyalarının hazırlanması ve yeni inşa gemi tekliflerinin hazırlanması. Ordan, gemilerin ithal malzemelerinin tüm teklif toplama, gümrük, nakliye, varsa akreditif ve ödeme takibi işlemleri. Ordan, yeni inşa edilen bir gemide planlama mühendisliği. Ordan ve şu anda, gemilere malzeme satışı yapan bir temsilcilik firmasının satış sorumluluğu. Burdan nereye, ben de bilmiyorum.

Şimdi aklıma gelenler;
-15 yaşımda ilk ve son ticari girişimimi yaşadım. Tahtakaleden aldığım üç koca torba (siyah, beyaz ve kırmızı-hiç şansı yok) plastik boncukla kolye yapıp hiçbirini satamamıştım. Pazar araştırması denilen işten haberdar değildim.
-Babamın muayenehanesinde sekreterlik (yazları ve son derece sıkılarak yapardım ama keşke tekrar yapabilsem)

En Sevdiğim 4 Yiyecek
-Fırından yeni çıkmış taze ekmek üzeri bal ve kaymak
-Balık ve salata ikilisiyle sonsuza dek yaşayabilirim
-Simit (çıtırından)
-Çikolata ve çikolatalı herşey

Şu Anda Olmak İstediğim 4 Yer
-Evde 2 saatlik bir gündüz uykusu hiç fena olmazdı
-Arkadaşlarımızla birlikte olabileceğimiz, yemeklerin lezzetli, tuvaletlerin temiz, çocuk parkının güvenli olduğu herhangi bir yerde açıkhavada brunch
-Bodrum Kale Cafe'de limonlu adaçayı içmek de güzel olurdu şu an
-Yalıkavak'taki evimizde badem ağacının altında badem kırıp yemek

Uzun oldu biraz. Ben de, eğer ebelenmedilerse Neşeli, Zeynep,Semra ve Uğur ve Aslıberry'yi sobeliyorum.

Cuma, Mart 03, 2006

Melekler Şehri

Melekler Şehri filminde bir sahne vardır.
Filmin sonlarına doğrudur. Meg Ryan her iki tarafı ağaçlıklı bir yoldan gitmektedir. Yaprakların arasından kaçışan güneş pırıltıları, sarı buklelerinde yanıp sönmektedir. Bisikletiyle rüzgarın içinden geçmektedir pedal çevirirken. Bir ara ellerini yanlara doğru açar, pedal çevirmeyi bırakır ve gözlerini kapar. Durgun su üzerindeki beyaz ufak bir tekne gibidir. Sadece saçları dalgalanmaktadır.
O anda kamera Meg Ryan'ın yüzüne odaklanır. Yüzünde huzur vardır. Aradığını bulmuşluk vardır. Zaman durmuştur.
Bu hafta sık sık aklıma geldi bu sahne. Nedense...

Çarşamba, Mart 01, 2006

Durum raporu

Vahim...Uykusuzluk ve yoğunluk üstüste geldi. Vakit olmuyor yazamıyorum da...Bir de elma yemiyorum kaç gündür. Ondan mı acaba bu halsizlik?