Böyle bir gün olmuş mudur tarihte diye merak ediyorum..
Güzel Sanatlar ödevi için bir tiyatro oyunu izleyip hakkındaki görüşlerimizi yazmamız gerekiyordu. Saati ve yeri bize en uygun olan oyun, Caddebostan Kültür Merkezi'ndeki, Sumru Yavrucuk'un bedenlendirdiği "Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi" idi. Oyun saatini beklerken iki ayrı resim sergisi gezme fırsatı bulmak ise keyifli bir sürpriz oldu benim için. Oyunla ilgili şunları yazmışım ödeve:
Toplumumuzda görmezden gelinen, birer birey,
birer insan oldukları unutulan, hor görülen, hem bedenen hem de ruhen şiddet
gören bir kesim olan transseksüellerin hayatına bir bakış olan oyunda, Umut
karakteri üzerinden, yabancısı olduğumuz, aslında toplumdaki kimlikleri de
sorgulamamıza, sonuca bakıp süreci yok saymamıza ve başımızı diğer yöne
çevirmemize de göndermelerin yapıldığı, bir dünya ile karşılaşıyoruz. Arz ve talep diyor Umut. Pırıltılı giysiler içinde, en temel
ihtiyacından yoksun bırakılmış bir halde sahnede karşımızda duruyor. Annesini yıllardır hergün telefonla arıyor ve
uzun uzun konuşuyor. Telefonun diğer
ucundan hiç ses gelmemesine rağmen, sadece anlatıyor. Sessizlik de olsa bulduğu, kendi özü ile
ilgili biricik bağı da koparmak istemiyor, annesinin sessizliğine tutunuyor.
Hepimiz gibi sevilmek istiyor. “İnsanın
ruhu annesidir” diyor. Ses vermese de,
bir zamanlar kokusunu içine çektiği, şefkatle kabul gördüğü çocukluğuyla tek
bağ bu tek yönlü görüşmeler.
Yaşadıklarından kesitler var her bir anlattığı
hikayede. Yabancısı olduğumuz bu
dünyanın terimleri de farklı. Gizli
kodları var sanki. Raconu var. Ama herşeye rağmen inadına özgürlük, inadına
direniş var. Hor gördüklerimiz her kim
ise, yaratıcıları,besleyicileri talep edenleri, yardım eli uzatmayanları
bizleriz. İnsanlık onurunun herkese
bahşedildiğini, kimsenin kimseyi ayıplama, küçümseme hakkı olmadığını
unuttuğumuzu hatırlatıyor bize oyun.
Sumru Yavrucuk, tek kişi ile kalabalık bir sahne yaratıyor. Düşündürüyor, ağlatıyor, hatırlatıyor. Duymak, görmek ve hissetmek isteyene..
Bu kadar..