Çarşamba, Kasım 22, 2006

Hafıza Sorunları

Annelog 1 yaşına girmiş 14 Kasım'da. Kutlamayı unuttum. Ne çabuk geçmiş bir yıl. Pat diye başladığım ve bir ayna olduğunu düşündüğüm sanal günlük sayfaları, hayatımda özel bir yer edindi çabucacık. Konuşamadığımda yazabildiğim ve bir nevi istim atıp rahatladığım, belki kendimi aslında ben böyleyim, aklımdan da bunlar geçer diye tanıttığım ilan tahtam, ışıltılı aynam, yazılı hafızam burası. Hele yeni tanıdığım ve her sesime ses veren, vermese de benim okuduğum ya da tarafından okunduğum arkadaşlar, düzgün insanlar hiç de sanıldığı kadar az değil dedirttiler bana. Bir de onaylanmanın rahatlatıcılığı öyle iyi geldi ki. Belirgin bir etkisi oldu eminim.
Önümde beni bekleyen zor ve oldukça fazla sorumluluk isteyen işler var. Altından kalkmam ve alnımın akıyla çıkmam lazım. Bu yüzden bir süre mola alıyorum. Mutlaka tekrar yazacağım. Sadece zamanını bilemiyorum.
Sevgiler...

Pazartesi, Kasım 20, 2006

Hoşluk

Bu aralar üzerimde tuhaf bir hoşluk var. Hani soran olsa, iyilik güzellik diyeceğim ama öylesine değil, gerçekten bu şekilde olduğu için. İyi işleyen, bakımı yapılmış, dişlileri yağlanmış bir makina gibi biraz. Tıkır tıkır işleyen ve yol alan...Zorlandığım her anda, böyle bir düzlüğe çıkacağımı hayal edip kuvvet veririm kendime. Hep işe yarar. Ancak ufukta son bulabilen geniş bir ovanın üzerinde, güneşli ama ılık bir gün hayal etmek gibi. Ya da açık denize kıyıdan bakmak gibi. İçimi açar.

Cuma günü kurs eğlenceli geçti. Çok şeker, minicik, muhtemelen bizden on yaş küçük bir hocamız var. Hiçbirşey bilmeyen ve estetik kıvraklıktan nasibini almamış bizlere karşı oldukça sabırlı idi. Ama yine de, ilk dersten itibaren diğer gruplara göre daha hızlı ilerlediğimizi söyledi. Ya da sadece bizi motive etmek istiyor da olabilir. Bir ay sonunda ne durumda oluruz kestirmek zor.
Dokuz on yıl boyunca her Cumartesi öğlene kadar çalışan biri için, artık cumartesileri çalışmıyor olmak da büyük bir lütuf. Son derece kıymetli saatler. Tazeleyici. Dinlendirici. Keyifli. Hele akşamında yıllardır evimizde ağırlamadığımız arkadaşlarımızla tekrar biraraya gelmek, çocukların son hallerini fotoğraflamak, pilavın tutturulamamasına ve tam oğluşun uyku saatine denk gelmesine rağmen yemek yemek daha da güzel oluyor. Rutin ama hoş bir Pazar tüm bunların üstüne iyi gidiyor.
Bir de eşimin firmasında, çok fazla vakit almayacak ek bir işim var artık. Henüz çalışmaya başlamadım ama, keyif alacağımı bildiğim ve yapmaya can attığım bir iş. Bakalım insanın eşi patronu olunca nasıl oluyor.

İşte böyle. İyilik, güzellik, hoşluk, sağlık. Devam ettiği kadar..

Salı, Kasım 14, 2006

Oğluş Sözlüğü #2

Yenileri çıktıkça unutmadan yazayım:

Abakık : ayakkabı
Dumbudumbu : davul ve vurmalı her türlü gereç
Papat : kapat
topiztpitop : topitop
Bu aralar en gözde sorusu (her an ve herşey için) : Mu ne? (bu ne?)
İlk dört kelimelik cümlesi : diş..fııça..neede..anne?

.....
Alakasız not : Bu arada, geçen Cuma hocamız gelemediği için kursa başlayamadık. Azimliyiz. Bu hafta başlayacağız mutlaka.

Cuma, Kasım 10, 2006

Ekip

Kardeşler arasında ekip ruhunu yerleştirmek, ileride ya da şu anda yaşanması muhtemel kavgaları önlemeye yeterli olur mu acaba? Bilmiyorum. Ceza da, ödül de aynı anda iki tarafa da uygulansa, birbirlerini daha çok kollamaya yönelirler mi? Ufaklık artık ufak değil. Ablamız da artık küçük çocuk değil. Çok da müdahale etmemek gerek. Kendi ilişki yollarını çizmeliler. İşler sanırım bundan sonra daha da karmaşıklaşacak. Hem yakın hem de uzak durmaya çalışmayı öğrenmemiz gerek bizim.

Salı, Kasım 07, 2006

...

Hayat inanılmaz bir hızla akan ve bilinen deyimle bir daha aynı yerde yıkanamayacağımız bir nehir. Aklımıza geleni öyle çoook da uzun uzadıya tartacak lüksümüz yok bence. Yüreğin dayanmayıp aklın almayacağı binlerce yazı ve görüntü bombardımanı içinde, akıl sağlığımızı korumaya çalışmak dönüp duruyoruz dev bir atlıkarıncada. Nehir fikri daha çok hoşuma gidiyor benim. Sevmem atlıkarıncaları. Neden bir eğlence aracıdır anlayamam. Allanıp pullansa da yerinde sayan, aynı noktadan defalarca geçen, başını nereye çevirsen yine aynı manzaraları göreceğin gürültülü ve karıncasının nerede olduğunu hala anlayamadığım bu alet, hayatın kurtulamadığımız yanlarını temsil ediyor sanırım benim için.
Her yıl farklı birşeyi öğreneceğime söz vermiştim kendime. Geçen yıl temel pastacılık kursu ile başladım. Bu yıl da, ayrıca kursa gidecek vakit olmadığı için, CD'den (Türkçesi nedir compact disk'in???) hızlı okuma ile ilgili çalışayım diyordum. Bir türlü de fırsat bulamamıştım. Halbuki heryerde işime yarayacak bir beceri olurdu bu. Fırsat olunca buna da ilgi göstereceğim.
Bu yılın etkinliği hiç hesapta yokken başka birşey oluverdi. Bu öğlen kızlarla Kasım ayı yemeğimiz vardı. Durum netleşti. Cuma günü akşam çoğumuzun katılımıyla başlıyoruz. Hoşlanmazsak bir ay gidip bırakacağımız, epey ter dökmeyi umduğumuz, ama ben bunu yapmıştım zamanında diyeceğimiz bir kurs bu. Yedi buçukta başlayacağız. Tüm haftanın yorgunluğunun üzerine hem de. Ama böylece haftasonunu da bölmeyip evlerimizde olabileceğiz. Bir akşam için çocuklar babalarıyla uyuyacaklar. Bakalım nasıl olacak. Merakla bekliyorum...

Cuma, Kasım 03, 2006

Yara Bere

Hergün yara bere içinde okuldan geliyor bizim hatun. Ya çarpışıyor birileriyle, ya kendi kendine düşüyor ya da dünkü gibi kendinden büyük çocukların isteyerek ya da istemeyerek yaptıklarından yara alıyor. Yerden yüksek oynarken oralardaki büyük bir çocuk elini incitmiş bizimkinin. Pek gözümde canlandıramadım nasıl olmuş ama ağrısı dayanılmaz değildi en azından. Kazalar kaçınılmaz. Büyümenin gereği herhalde yara almak.
Pek görüşemedik de akşam. Oğluş artık uyurken odasından dışarı çıkarttırmıyor beni. Yatma saatine kadar başbaşa geçirebileceğimiz zamanları da oğluşun uyku saati almış durumda. Babasıyla vakit geçiriyor bu sırada ve hayatından memnun. Ama ben onu özlüyorum. Yaralarının nasıl oluştuğunu en son ben öğreniyorum.
Dün akşam benim elyazısı bilmediğimi öğrendi ve çok şaşırdı. Öğretirsen öğrenebilirim dedim. Sofra hazırlarken birkaç harf yazdırdı bana. Yanlış yaptıkça da bir öğretmen edasıyla şöööyle çizeceksin, burdan kıvrıl, burda dön diye kendisi çizdi harfleri. Sonra biraz daha öğretebilmek için peşimde dolandı durdu. Ve ben yine şu an değil, kardeşin uyusun ondan sonra dedim. Oğluşun odasında çıktığımda yatmıştı. Başka harf öğrenemedim.

Çarşamba, Kasım 01, 2006

Derin Nefes

Babamız bu yılki uzak kıta seyahatinden döndü nihayet. Her döndüğünde, derin bir nefes alıyorum. Hah diyorum. Geldi. Ruhumun sırtını yaslayabilirim. Daha az endişelenebilirim. Paylaşabilirim.
Çocuklar da çok özlemişler. Dün eve en son ben geldim. Evdeki tablo görülmeye değerdi. Bu sabah dahil ilgilerinin tamamı babalarının üstünde idi. Kızımın ilgisi zaten artık tescilli şekilde babasına ait. Şu aralar küçük bir papağana dönüşen oğlum ise, babasını gözünden ayırmak istemedi uzunca süre. Özlemenin nasıl birşey olduğunu ilk kez bilinçli yaşadı sanırım. Hastalığını bile unuttu. Bol bol cıvıldadı.
Şükrediyorum. Yorgunluğumu unutuyorum. Derin bir nefes alıyorum.